İsrail'i durdurmak!

Suriye halkı 61 yıl sonra kanlı Baas rejiminin çöküşünü kutluyor.

Kurtuluşuna önderlik eden Ahmed eş'Şar'a'yı bağrına basıyor.

Lakin 'HTŞ terör listesinde Ahmed eş'Şar'a terörist' diyerek, Suriye halkının sevincini görmezden gelen ya da Esed rejimini özleyenler de yok değil.

İbrahim Kalın'ın Şam ziyaretini bile fiyasko olarak değerlendiriyorlar.

Israrla kanlı Esed rejimiyle görüşülmesini savunanlar, attıkları her adımda insan haklarına saygıda kusur etmeyen yeni yönetimle diyalog kurulmasını istemiyorlar.

Oysa ABD ve AB, HTŞ'yi terör listesinden çıkarmayı tartışırken Şam ile diyalog halinde olduklarını gizlemiyorlar.

Mesela ABD ve İngiltere Ahmed eş'Şar'a ile diplomatik temas halindeyiz diyor.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kallas, AB'nin Şam'a üst düzey diplomatik heyet göndereceğini açıklayarak "Suriye'deki en üst düzeyli diplomatımız bugün Şam'da olacak. Onlardan Şam'a gidip yeni hükümetle ve oradaki insanlarla temas kurmalarını istedim." diyor.

Batılılar biliyorlar ki artık Ahmed eş'Şar'a şu anda Suriye'nin fiil devlet başkanı ve muhtemelen ilk seçimlerde de resmi devlet başkanı olacak.

Bu gerçeğe rağmen batının teması bizim sekülerleri rahatsız etmiyor ama Türkiye'nin diyalog kurmasından rahatsız oluyorlar.

Allah'tan Türkiye'de Erdoğan gibi dirayetli bir cumhurbaşkanı ve Hakan Fidan gibi birikim ve tecrübe sahibi dışişleri bakanı var da bu kendi ezberleri dışında bir gerçek tanımayanlara aldırmıyorlar.

Türkiye daha önce yazdığım gibi Suriye konusunda başından beri tarihin hep doğru yerinde durmuştur bugün de isabetle doğru yerde durmaktadır.

Türkiye'nin Suriye ile yakından ilgilenmesi bir tercih değil zorunluluktur.

Çünkü tarih ve coğrafya Türkiye'ye tercih bırakmıyor tam tersine ilgilenmeyi zorunlu kılıyor.

Çünkü 911 km'lik sınır, milyonlarca Suriyeli mülteci, Suriye içine yerleşmiş milli güvenliğimizi tehdit eden terör örgütleri, Türkiye'nin her ülkeden daha fazla ilgi göstermesini gerektiriyor.

O yüzden Türkiye, Suriye konusunda üç hususun altını kalın çizgilerle çiziyor.

Birincisi Suriye'nin toprak bütünlüğüdür. Bunu Başkan Erdoğan da bakanlar Fidan ve Güler de her münasebette tekrarlamasına rağmen hâlâ Türkiye'nin komşu ülke topraklarında gözü var propagandasını yapanlar var.

Bir haftadır uluslararası TV kanallarında muhataplarımla bu konuları tartışıyoruz.

Mesela Pazar akşamı TRT Arapça, BBC ve Sky News olmak üzere üç ayrı TV kanalına konuk oldum. Sky News TV kanalında PKK yanlısı olduğunu ihsas ettiren Türkiye'nin Suriye ile ilgilenmesinden rahatsızlığını gizlemeyen Velid Hac Abdulkadir isimli konuk, 'Türkiye genişleme politikası takip ediyor. Halep'te Musul'da gözü var. Azerbaycan'la Libya ile Somali ile neden ilgileniyor?' diyerek beni güldürdü.

Türkiye'nin Suriye konusunda ikinci hassasiyeti Suriye'nin istikrarıdır.

Çünkü Suriye'nin istikrarı Türkiye'nin istikrarı sayılır. Suriye'deki istikrarsızlık 911 km sınırı ile Türkiye'yi doğrudan ilgilendirir ve etkiler.

Nitekim Suriye'deki istikrarsızlığın en ağır faturasını Türkiye ödemiştir/ödemektedir.

Sadece Türkiye'ye sığına milyonların değil İdlib ve kuzey Suriye'deki 5 milyon Suriyeliye kol kanat germek zorunda kaldığı için de Türkiye etkilenmiştir/etkilenmektedir.

Dolayısıyla Suriye konusunda ne İran ne Rusya ne de Amerika Türkiye kadar söz söyleme hakkına sahiptir!

Bu gerçeği ilk görüp itiraf eden de ABD'nin seçilmiş Başkanı Trump oldu!

Türkiye'nin Suriye konusunda üçüncü hassasiyeti ise Suriye'nin terör örgütlerinden arındırılmasıdır.

Suriye'yi fiilen bölmüş olan terör örgütlerinin tasfiyesi toprak bütünlüğünü korumak için de elzemdir.

Artık mesele 30 km derinliğinde güvenli bölge olmaktan çıkmış Suriye'nin toprak bütünlüğü için terör örgütlerinin tasfiyesi esas hedef haline gelmiştir.

SMO'nun Tel Rıfat'ı Münbiç'i Deyrizor'u PKK'dan arındırıp Rakka'ya doğru ilerlemesi, Ankara'nın terör örgütlerinin başının ezileceğini ilan etmiş olması sadece PKK'yı panikletmemiş ABD'yi de telaşlandırmıştır. Blinken koşa koşa Ankara'ya neden geldi acaba?!

ABD'nin hâlâ DAİŞ tehlikesinden bahsetmesi ise bir başka garabet.

Bu DAİŞ denen örgüt nerededir bilen söyleyen yok. Ama bu hayali tehlikenin artık geçer akçe olmadığını ABD de yavaş yavaş fark ediyor.

Türkiye'nin bu üç hassasiyetine Şam yönetimi de aynen katılmaktadır.

Suriye halkının kanlı rejime destek veren İran ve Rusya'yı düşman olarak tarif etmesi bu iki ülkeyi denklemden çıkarmıştır.

Her ikisinin de devlet aklına sahip olmaları -diyaloğu zorlayacak olsalar da- büyük ölçüde en azından yakın gelecekte tehdit olmaktan çıkarmıştır.

Geriye Suriye'yi tehdit eden tek unsur kalıyor o da İsrail.

İsrail hukuk tanımazlığını Suriye konusunda da gösteriyor ve Suriye'nin tüm askeri tesislerini vurarak ve hukuka aykırı biçimde Golan'dan Kunaytıra'ya inerek tehditlerini sürdürüyor.

Şu anda acil olarak durdurulması gereken tehdit İsrail tehdididir.

İsrail saldırganlığını durdurmanın yolu da, İslam ülkelerinin en azından Arap Birliği'nin İsrail ile Suriye arasındaki tampon bölgeye caydırıcı bir askeri güç konuşlandırmasından geçmektedir.

Bu hususta el-Hades TV kanalına konuşan Hakan Fidan, 'Avrupa'da, Kuzey Amerika'da, başka yerlerde ittifaklar kuruluyor, ekonomik, siyasi, askeri, bunların hepsini de bu coğrafyada yapmak mümkün." diyerek Türkiye, Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar Ürdün ve Bahreyn'in benzer bir kuvvet kurabileceğine vurgu yaptı ki bu son derece önemli ve bir o kadar da riskli bir tekliftir.

Anılan Arap ülkeleri böyle bir birlikteliğe olur verir mi orası meçhul ancak her halükarda Türkiye toprak bütünlüğünü koruma hususunda Suriye'ye en yakın ülke olarak duruyor ve Suriye yönetiminin taleplerine olumlu cevap vereceğini deklare ediyor!

Bu durumda Suriye yönetimi Türkiye ile savunma işbirliği anlaşması yapmayı düşünür mü ve ister mi bilemiyoruz.

Ama başka çıkar yol da görünmüyor sanki!