Tarihçi deðilim, ama iyi bir tarih okuyucusuyum. Mesleðim gereði, birkaç tarih kitabýný da tercüme etmiþliðim var. En azýndan geçmiþ ile bugün arasýnda benzerlikler kurabilirim. Özellikle Ýbn Haldun'un "geçmiþ bugüne suyun suya benzediði kadar benziyor" gibi muhalled bir sözü varken.
Gelin görün ki bugün Ýsrail denilen devletin kurulduðu günden itibaren yapýp ettiklerinin bir benzerini geçmiþte görmek, duymak mümkün deðil. En azýndan ben, benzerine rastlamadým, okumadým. Kuþkusuz Ýsrail'in çevresindeki ülkelerle savaþlara girmesini kast etmiyorum. Savaþ olgusu, geçmiþte vardý, günümüzde var ve gelecekte de var olacaktýr. Hatta savaþ, tarihin akýþýný þekillendiren baþat etkendir de denebilir. Her savaþýn, kendi çapýnda, insan hayatýnda birtakým geliþmelere yol açtýðýný da biliyoruz. Bu açýdan, içinde acý, yýkým, ölüm, derbederlik gibi þerler barýndýran bir hayýrdýr savaþ.
Ýsrail'i farklý kýlan þey, her bakýmdan bir dayatma olmasýdýr. Önce nüfus olarak dayatýldý, dünyanýn dört bir yanýndan Yahudiler toplanýp Filistin topraklarýna getirildi ve sonra burasý bu insanlarýn yurdudur denildi, tarihsel, dini ve sosyolojik gerekçeler üretilerek. Ardýndan itiraz eden komþu ülkeler zorla, þiddetle sindirildi ve Ýsrail adlý dayatmanýn varlýðýný sindirmeleri cebren ve entrikalarla saðlandý. Devletler düzeyinde bu dayatma baþarýlý olunca, bu sefer halklar ve örgütler düzeyinde normal bir yapý olarak kabul görmesi dayatýldý. Þimdiki süreçte yaþadýðýmýz budur. ABD, AB ve BM Ýsrail'in baþarýlý olmasý, baþarýlý olduktan sonra da elde ettiði sonuçlarý dünyaya kabul ettirmesi için gerekli zemini hazýrlamakla meþguldürler þimdilik.
Kuþkusuz dünya tarihinde de bu tarz dayatmalarýn örnekleri vardýr. En azýndan her savaþýn sonunda galipler þartlarýný maðluplara dayatýrlar. Fakat Ýsrail'in çevresiyle iliþkileri baðlamýnda farklý olan þey, eskiden olduðu gibi bir hakemin, göstermelik de olsa dengeleri gözeten bir tarafýn, ne bileyim geçtim bir Abbasi'yi, Selçukluyu, Osmanlýyý, bir Roma'nýn bile olmamasýdýr. Diðer bir ifadeyle güya hakem konumunda olan Batý medeniyetinin, bütün uluslararasý kurumlarýyla Ýsrail'i kuran, savaþlarýnda onu destekleyen, yapýp ettiklerini onaylayan, zulümlerini görmezden gelen, hatta arkalayan taraf olmasýdýr bugünün bir diðer talihsizliði.
Bu durum, insanlýðýn geleceði açýsýndan büyük bir tehlike oluþturmaktadýr. Þimdilik sadece Filistinliler, Lübnanlýlar, biraz geniþ tutarsak Araplar ve duyarlý Müslüman kesimler, bu gayri tabii iliþkinin maðdurlarý olarak görünüyorlar ve bu durum bazýlarýný rahatlatma etkisi de gösteriyor. Özellikle bazý aymazlar, geçmiþte kalmasý gereken mezhebi ve ýrki çeliþkileri öne sürerek Ýsrail'in iþlediði cinayetleri büyük bir zevkle izliyorlar. Ama bu hýrsýn, bu doymaz caniliðin, sýnýr tanýmaz zulmün, kan içici canavarlýðýn en azýndan bu malum hedeflerle yetineceðini sanmak büyük bir safdilliktir. Bu canavar bir gün dönüp kendilerini de yutacaktýr.
Bir senedir Gazze'de akýllara durgunluk veren bu canavara karþý Gazze'nin Sünnileri ile Lübnan'ýn Þiileri büyük bir mücadele ve direniþ örneði sergiliyorlar. Kurbanlar veriyorlar. Ahlak vasfýndan yoksun bu üretilmiþ canavar tarafýndan her gün ciðerparelerini topraða veriyorlar. Büyük acýlar, yýkýmlar yaþýyorlar. Yalnýzlýðýn, hamisizliðin acýsýný iliklerinde hissediyorlar.
Ama bir þeyi de gösteriyorlar. Bu üretilmiþ ve dayatýlmýþ canavarla baþ etmesinin tek yolu özgür ruhlu, sindirilmemiþ, geçmiþin mezhebi çeliþkilerine çakýlýp kalmamýþ Sünni ve Þii ümmetin birliðidir. Bu bakýmdan can vererek yolumuzu aydýnlatýyorlar mukavemetin þehitleri.
Bu ümmette hala hayat var dedirten Gazze'nin ve Lübnan'ýn þehitlerine selam olsun.