Ýsrail saldýrýlarýnýn zamanlamasýna baktýðýnýz zaman öncelikle El Fetih ile Hamas’ýn bir araya gelerek milli birlik hükümeti kurmaya yöneldikleri bir dönemde bunun gerçekleþtirildiðini görüyorsunuz. Bunun yeterince anlamlý olduðu ortada.
Diðer yandan Ýsrail son yýllarda saldýrýlarýný sürekli ramazan aylarýna denk getiriyor. Bunun da tesadüf olmadýðýný, Ýslam âlemine yönelik bir hakaret ve meydan okuma olduðunu düþünmek gerekiyor.
Üçüncüsü, özellikle Ortadoðu ülkeleri arasýndaki çeliþki ve çatýþmalarýn had safhada olduðu, derin bir parçalanma çerçevesinde hemen her unsurun birbiriyle -sýcak veya soðuk- savaþ halinde olduðu bir dönemde Ýslam ülkelerinin Gazze için fazla bir þey yapamayacaðýný da kabul etmek lazým.
Zaten Ýsrail’in pervasýz saldýrganlýðýnýn tek güvencesi ABD’nin þartsýz desteði deðil. Ayný zamanda bölgedeki gizli müttefiklerinin desteði de Siyonist rejimin elini güçlendiriyor. Hatýrlayýn: Mýsýr devrimi sonrasýnda bölgede hüküm süren Camp David düzeni yýkýlmýþ ve bölgenin en önemli aktörlerinden Mýsýr artýk Ýsrail’in deðil Filistin’in yanýnda saf tutar hale gelmiþti. Ne var ki kýsa süre sonra Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin desteðiyle gerçekleþtirilen askeri darbe her þeyi yeniden eski haline getirdi.
Mýsýr devriminin ardýndan yapýlan hatalara ve Mursi yönetiminin baþarýsýz politikalarýna yönelik eleþtirilerinizi paranteze alarak cevap verin: Suudi Arabistan, Kuveyt ve BAE’nin milyar dolarlar akýtarak destekledikleri -daha doðrusu yaptýrdýklarý- askeri darbe olmasaydý ve Mursi yönetimi bugün iþbaþýnda bulunsaydý Ýsrail bu kadar rahat olabilir miydi?
Diðer taraftan Türk dýþ politikasýnýn en güçlü assetleri Suriye meselesine rehin verilmek zorunda kalýnmasaydý Türkiye’nin de duruma müdahil olma imkâný þimdikinden daha fazla olabilirdi. Suriye konusunda Suudi Arabistan ve Katar’ýn en baþýndan itibaren oynadýklarý belirleyici roller daha net biçimde ortaya çýktýðýnda bugünkü problemlerin kökeni de daha iyi anlaþýlacaktýr.
Suriye krizinin ilk patlak verdiði günlerde Ankara kendisini bu ateþin dýþýnda tutmanýn çarelerini arýyor ve baskýlara direnmeye çalýþýyorken içerideki paralel yapýnýn “Türkiye bu iþin dýþýnda kalsýn” diyenlere karþý “Mehmetçik Suriye’ye!” kampanyasý yürüttüðünü hatýrlamanýn tam da zamaný. Sonra birdenbire “bu hükümet bizi Suriye bataklýðýna soktu” demeye baþlamalarý ayrý bir karakter meselesi. Ancak o günlerde “Suriye’de Müslümanlar ölüyor, biz burada ne duruyoruz!” diye Türkiye’yi gaza getirmeye çalýþanlarýn bugün Gazze’de katliama uðrayan Filistinliler için mümkün olduðunca “serin kanlý” bir tutum içinde olmalarý da yeterince anlamlý.
Benzer þekilde bölgesel güçlerin siyasi çýkarlarýna endeksli stratejik tercihlerine akýl erdiremeyen saf insanlarýn kafasýný karýþtýran bir aktör de Suudiler. Sýradan insanlar diyorlar ki “bizzat Suudi devleti olmasa bile, Suudilerin desteklediði Selefi silahlý gruplar, madem bu kadar Ýslami hassasiyete sahipler, neden Filistinliler için kýllarýný kýpýrdatmýyorlar?”
Mesela IÞÝD bugünlerde çok popüler bir örgüt. Hilafet bile ilan etti! Baþta Þiiler olmak üzere etrafýndaki neredeyse bütün Müslümanlara kan kusturuyor. Ama Ýsrail’e karþý pek de olumsuz duygular içinde deðil anlaþýlan. Öyle ki þair Ýsmail Kýlýçarslan geçen gün Twitter’da “ÝÞID’in Katar’daki dünya kupasýný engellemek için ‘atarým’ dediði Scud füzelerinin menzili Ýsrail’e ulaþmýyor mu acaba?” diye ironik bir soru sordu.
Mesele þu ki siyasi ve ekonomik çýkarlara dayalý iktidar mücadelesi bazen din-iman dinlemiyor. Haçlý seferleri sýrasýnda da Haçlýlarla iþbirliði yapýp rakibi Müslüman devletlere karþý savaþan Müslüman hükümdarlar vardý.
Bugünkü durumu da iktidar iliþkileri baðlamýnda yorumlamak lazým... Sözgelimi Suudiler baþlangýçta el-Fetih örgütünün gücünün kýrýlmasý gayesiyle destekledikleri Hamas’ýn giderek baþýna buyruk hale gelmesini, özellikle de Ýran ve Suriye ile iþbirliðine gitmesini kabullenemediler. (Bu arada Ýsrail’in de baþlangýçta Hamas’ýn yükseliþini Filistin direniþ cephesinin bölüneceði ümidiyle olumlu karþýladýðýný ama sonra ayný gerekçelerle ve el Fetih’ten daha etkin bir direniþ örgütleyebilme gücü ortaya çýkýnca hayal kýrýklýðýna uðradýðýný hatýrlatalým.) Arap Baharý sürecinde ise Suudilerin uzun yýllardan beri en önemli tehdit unsuru olarak gördükleri Ýhvan hareketi bölgede önemli mevziler kazanmaya baþlayýnca Telaviv ile Riyad ayný anda alarme oldular!
Hamas Ortadoðu’daki büyük ayrýþma çerçevesinde Türkiye ile Katar’ýn bulunduklarý safta yer almayý tercih etmiþti ki içinden çýktýðý Ýhvan geleneðinin bütün unsurlarý da ayný saftaydýlar. Bu durumda Suudilerin Hamas konusunda müspet hislere sahip olmalarý beklenemez. Mýsýr’da Ýhvan’ý deviren Sisi yönetiminin veya Ýhvan’la ciddi sorunlarý olan Ürdün’ün veya Körfez emirliklerinin de öyle...