Benim þöyle bir deðerlendirmem vardý:
- Ak Parti yola Refah’ýn dýþ politikasýna yönelik özeleþtiri ile çýktý. Bunun da özünde Ortadoðu’da kendi çýkarlarýný korumakla birlikte Amerika ile de çatýþmaya girmeyen, Ýslamcý kökenden gelmiþ olmakla birlikte, sistemi restore etmek ve askeri vesayeti tasfiye etmek adýna AB reformlarýný devreye sokan bir konsept vardý.
Bu politika Irak konusunda inkýtaa uðradý, Filistin’de Ýsrail zulmü keskinleþince inkýtaa uðradý, Ýran’ýn nükleer çalýþmalarýnda Batý ile farklý yerlerde durunca inkýtaa uðradý, Kýbrýs’ta AB Rum yönetimini tam üye kabul edip, fasýllarý askýya alýnca inkýtaa uðradý ve nihayet, Arap Baharý sürecinde diktatörler devrilip yerine bölgedeki Batý sömürgeciliðini sorgulayan ve Ak Parti’yi örnek alan Ýslamcý kadrolarýn iktidarý söz konusu olunca inkýtaa uðradý.
Ýnkýtanýn içine Davos’taki “One minute” hadisesi girdi, Mavi Marmara girdi vs.
Ýsrail ile iliþkiler maslahatgüzar seviyesine indi. Amerika Mýsýr’da darbeye sahip çýktý. Ýliþkiler bir hayli soðudu.
Ta ki Suriye’de denklem deðiþinceye kadar.
Orada da Türkiye-Batý iliþkileri çok gelgitlidir, daha açýkçasý sýcak, ahenkli, koordineli deðildir. Orada da “Esed devrilirse kim gelir” sorusunun cevabý farklý verilir. Muhaliflere farklý bakýlýr, PYD’ye daha da farklý bakýlýr, Rusya’nýn Suriye’deki varlýðýna farklý bakýlýr, Ýran’ýn, Hizbullah’ýn Suriye’deki varlýðýna bile farklý bakýlýr, hatta garip biçimde Ýran’ýn Suriye’deki varlýðýna Türkiye itiraz ederken, Amerika sessiz kalýr. Irak’ta bile Türkiye ile Amerika, mesela Ýran’ýn ve Þia’nýn aðýrlýðýný farklý görür.
Ve DAEÞ. DAEÞ’in bölgede nasýl bir politikaya tekabül ettiðinin okunmasýnda bile birebir örtüþme olduðunu söylemek zor.
Tüm þu sýralananlar, Ortadoðu’da Batý için de Türkiye için de nerede duracaðý öngörülemeyen kaos anlamýna geliyor.
Ýþte bu harmanlanma sürecinde bir, mültecilerin Avrupa çýkarmasý olur, iki, Türkiye’nin Rus uçaðýný düþürmesi gerçekleþir, üç, PYD üzerinden Türkiye’nin içi ile oynanmasýna karþý Ankara duyarlýlýðý oluþur, dört, Türkiye’nin dýþ politikada Rusya ve Ýran çeþitlemelerinin güvenilirliði ciddi yara alýr vs.
Belki araya Mýsýr konusunu yumuþatmak için Suudiler vs. girer.
Görünen þu ki, Türkiye dýþ politikada 2002 öncesi gibi bir özeleþtiri mi desem, restorasyon mu desem, her ne ise Batý ile iliþkileri yeniden öne alan bir reel-politik süreci yaþýyor.
Böyle bir sürecin bir boyutunda Ýsrail konusunun olmamasý söz konusu olmazdý. Çünkü Amerika ile iliþkilerin tüm gerilimlerinde Ýsrail hep masada olmuþtur. Ayrýca Yahudi lobisinin de Türkiye-Ýsrail iliþkilerini düzeltmek için giriþimleri olduðu biliniyor.
Bu günlerde Ýsrail ile iliþkilerin olumlu yönde geliþtiði yolundaki haberler, bu genel trand ile baðlantýlýdýr. Soru þu:
- Acaba problemli alanlar ne nispette halledildi?
Konu, Ak Parti tabaný dahil Filistin konusuna duyarlý muhitlerde “soru”larla, hatta kaygý ile takip ediliyor denebilir.
Ýsrail kaynaklarýndan “Anlaþma saðlandý” gibi haberler geliyor, anlaþma çerçevesi içine de “Özür ve tazminat” konulup, ötesi mesela “Filistin’e ablukanýn kaldýrýlmasý” bahis konusu edilmiyor. Bu arada bildirilen Türkiye’de bulunduðu HAMAS mensubu Salah Aruri’nin sýnýr dýþý edileceði haberleri geliyor.
Türk kaynaklardan ise “Henüz anlaþma sonuçlanmadý” tarzýnda bilgiler sýzýyor. Gerek Cumhurbaþkaný Erdoðan gerekse Baþbakan Davutoðlu, bizzat kendileri bu konuda çok duyarlýlar, toplumun duyarlýlýðýný da en iyi bilenler arasýndalar. Ablukanýn kaldýrýlmasýný dengeleyecek bir formül üzerinde mi çalýþýlýyor, ÝHH’nýn açtýðý ve Ýsrail’in vazgeçilmesini istediði “baskýncý askerler”le ilgili davada nasýl bir çözüme ulaþýldý, Salah Aruri’nin sýnýr dýþý edilmesi söz konusu mu, bunlar henüz bilinmiyor. Þu anda insanlar “bilinmeme”yi hayra yoruyor ama “kaygý”dan da kurtulamýyorlar. Hayýrlýsý bakalým.