Geçen akþam Av.Kezban Hatemi hanýmýn televizyon oturumunda söyledikleri beni cidden þaþýrttý. Kezban Haným meslekte duayenimiz olduðu kadar anaç tavrýyla da öne çýkar. Çocuklarým çok ufakken, onlarý yetiþtirirken iki þeye çok dikkat etmem gerektiðini defaatle salýk vermiþtir; uyuþturucu baðýmlýlýðý ve eþcinsel sapmaya karþý bilinçli bir anne olmak... Bu ayrýntý kalbimde kalsýn. Programda yere göðe sýðdýramayýp övgülerle anlattýðý ‘’grevio’’, yani Ýstanbul Sözleþmesi’nin toplumsal katmanlarda uygulanýp uygulanmadýðýný takip eden mekanizma hakkýndaki tutukulu anlatýmý, beni hayrete düþürdü. Grevio; izleme, raporlama ve yönlendirme amaçlarýný güdüyor. Bir tür ‘’duyun-i umumiye’’ gibi. Dün Osmanlý’nýn ekonomisini, borç yapýlandýrmasýný tanzim edenler, 100 yýl sonra Türkiye’nin aile yapýsýna þekil ve nizam vermeye kalkýyor.
Ýstanbul Sözleþmesi deyince niçin hemen eþcinsellik konusunu açýyorsunuz diyenler, Bakanlýðýn sayfalarýnda da açýk duran Grevio Raporlarýna göz atsýnlar. Türkiye’deki LGBT bireylerin haklarý, Türkiye’deki lezbiyen kadýnlarýn haklarý, Türkiye’de kesiþimsel baský gören Kürt kadýnlarýnýn haklarý gibi gayet ayrýntýlý bir þekilde düzenlenmiþ hedefler var. Türkiye’de kadýn haklarý deyince ilk akýllarýna gelen þeyin lezbiyenler oluþu dikkate þayan!
Ýslam Hukuku Hocamýz Prof.Hüseyin Hatemi, dünyadaki yaratýlýþa dair dengeye, ahenge çok deðer verir ve fýtrata uygunluðu, hukuk kaideleri çerçevesinde ‘’doðal hukuk öðretisi’’ olarak takdim ederdi. Oysa, sanayileþmeyle kapýsý ardýna kadar açýlan modernizm bize her þeye el atabileceðimizi, her þeyi yeniden tanýmlayabileceðimizi öðretti. Ýnsan her þeyi bozup yeniden þekil verebilirdi. Kimya ile yeryüzünü deðiþtirmek, biyoloji ile insan, hayvan ve ziraat ýrklarýný deðiþtirmek, atmosferde koca deliklere sebep olsa da zehirli gaz salýmýna yol açan fabrikalaþmayý zirveye taþýmak, estetik cerrahi ile bedeni yeniden þekillendirmek, iklim dengesini bozmak gibi tüm ahenksizlikler, iþte günümüz insanýnýn fýtrattan uzaklaþarak kurguladýðý yenilikler, hasýlý kelam; ‘’bozgunculuk’’lar...
Jean Baudrillard, þeffaflaþan kötülüðü anlatýrken, ‘’Batý'yý var eden temel kavramlardan olan geliþme, ilerleme ve kendini koruma ilkesinin, her yerde, yok oluþun ve ölme halinin sürekliliðine dönüþtüðünü’’ dile getirir. ‘’1960'larýn “cinsel devrim”i, cinsel özgürlüðe deðil; travestiliðin hükümranlýðýna, kadýn ve erkek kategorilerinin birbirine karýþmasýna yol açmýþtýr. “Sanatta devrim” ile iyi ve kötü gibi estetik düzeye dair kategoriler terk edilerek “kötünün de kötüsü” türünden trans-estetik kopyalar hayatlarýmýzý doldurmuþtur. Sibernetik devrim, makine ile insan arasýndaki ayrýmý makine lehine ortadan kaldýrmýþtýr... Sömürgecilikten bu yana, farklý olaný ve “öteki”ni yok etmiþ olan Batý, artýk “ayný”nýn aynasýnda, kendi kendinden üreyen ve türeyen cinsiyet ve zihniyetleriyle birbirinin kopyasý olan bireylerin dünyasýdýr.’’
Oysa insan, eþref-i mahlukattýr, yaratýlmýþlarýn en þereflisi. Onu incitmemek ve saygý duymak, hürmet etmek esastýr. Keza bize rehber olarak gönderilen peygamberler bizleri iyiliðe, doðruluða, güzelliðe çaðýrmýþlardý ki bu kaderden mülhem olarak, ‘’hz.insan’’ olabilmek, aklý baþýndaki her kiþinin nihai hedefidir. Felsefe hocamýz Prof.Vecdi Aral, doðayla uyumlu, fýtratla savaþmayan bu bilge insana ‘’homo universalis’’ (kemale ermiþ insan) derdi. Cinsler arasý rekabete ve kadýnýn üstünlüðüne dayalý günümüz diliyle kýyaslamaya elbette imkan yok
Fýtrata uygunluk veya doðal hukuk teorisi dediðimizde insanlarýn dünyaya geliþleri, umutlu bir baþlangýçtýr ve kimimiz diþi kimimiz erkek olarak teþrif ederiz dünyaya. Bu bir mit midir, yani insanlarýn bir kýsmýnýn erkek bir kýsmýnýn kadýn olarak dünyaya geliþi, bizim uydurduðumuz bir kliþe, ön yargý, efsane, safsata mýdýr, Ýstanbul Sözleþmesi 12.md’ye göre;‘’kökü kazýnmasý gereken’’ bir kültürel kabul müdür? Bugün bize dayatýlan: Cinsiyeti reddedetmektir. Unisex kimlikler, trans bireyler, trans evlilikler ve translarýn evlat edinmesi gibi durumlar, sanki doðumla gelen biyolojik cinsiyet olgusunun yerine ikame ediliyor. Cinsiyeti reddeden, onu bozuma uðratýp yeniden kendi bildiðince inþa etmey çalýþan insan, aslýnda hilkati kabul etmediðini farkýnda mý?
Ýstanbul Sözleþmesi’nin Meclis tutanaklarýnda ‘’cinsel tercih’’ ibaresi ile yer alýrken, nasýl olup da Resmi Gazete’de ‘’cinsel yönelim’’e dönüþtüðü de ayrý garabet. Cinsel kimliði þehvet üzerinden ve partneri kimse ona göre belirleyen bu tanýmý nasýl olur da nesilleri ve aileyi, kadýn ve çocuðu koruyan bir sözleþme olarak takdim ederiz?