İstanbul’dan Antonio Negri geçti

Dünya gözüyle Antonio Negri’yi de dinledik. İçinden geçmekte olduğumuz, krizlerle ve savaşlarla dolu korku tünelinin ucundaki ışığı gösterdi bize. Negri, Ataköy’deki Yunus Emre Kültür Merkezi Bakırköy Belediye Tiyatrosu Müşfik Kenter Sahnesi’nde 27 - 28 Nisan tarihlerinde gerçekleştirilen Filozoflarla İstanbul’da: Yeni Özgürlük ve Özne Biçimleri başlıklı konferansın açılış konuşmasını yaptı. MonoKL Yayınları’nın Bakırköy Belediyesi işbirliğiyle düzenlediği, herkese açık ve ücretsiz olan konferansta Judith Revel, Marco Assennato, Ahmet Soysal ve Volkan Çelebi sunum yaptı. MonoKL Yayınları Negri’nin “Sürgün” ve “Porselen Yapımı” adlı kitaplarını da konferansın hemen öncesinde matbaadan çıkardı!

Hayatı İtalya’da siyasi mücadelenin sol yelpazesindeki çalkantılarla şekillenen; hapishaneyi de sürgünü da tadan; yapıtları geleneksel solda tartışma yaratan Antonio Negri konuşmasını yeni mücadele yöntemlerinin süjeleri üzerine kurdu. Negri, ünlü yapıtları “İmparatorluk” ve “Çokluk”ta da birlikte çalıştığı Michael Hardt ile geçen yıl ABD’de 2011 yılında patlak veren eylemler üzerine görüşlerinin yer aldığı “Declaration” (Bildirge) başlıklı bir inceleme yayınladı. İstanbul’daki konuşması, bu incelemenin ana hatlarını özetliyordu. “Declaration”ın İngilizce metnini bu adresten okuyabilirsiniz:  http://antonionegriinenglish.files.wordpress.com/2012/05/93152857-hardt-negri-declaration-2012.pdf

Çoğunluk, kitle, yığın, kalabalık kavramlarını değil multitude / çokluk’u tercih eden Negri ve Hardt’ın ‘süje’yi kullanmasının ardında bu kelimenin çiftanlamlılığı yatıyor. Türkçe’de özne ve bir şeye maruz kalan diye iki ayrı biçimde ifade edebiliriz.

Belli bir amaca ulaşmak uğruna birlikte duran, kamusal alanları işgal ederek, kamp kurarak direnen, diktatörleri deviren, çoğulcu ve katılımcı demokrasi hedefleyen, totaliter iktidarlardan herkes için eşitlik, özgürlük, adalet, refah talebinde bulunan,  manifestosuz, öndersiz, merkez karar ya da yürütme komitesiz ‘çoklukları’ gözlemledi Negri... Ve hiyerarşik yapısı olmayan yeni bir örgütlenme türünün nüvesini buldu...

Güney Amerika ve İspanya’daki indignados, Arap Baharı’nın isyancıları, Wall Street işgalcileri, Tahrir Meydanı direnişçileri... Negri’ye göre G8 Zirvelerini, IMF ve Dünya Bankası’nı protesto eden, dünyanın bir yanından diğerine yolculuk eden küreselleşme karşıtlarından yerel ve hareketsiz olmalarıyla ayrılan eylemciler.

Onları ve günümüz dünyasının emekçilerini dört özellik belirliyor: Borçlandırılmış, medyatize edilmiş, emniyete alınmış, temsil edilmiş.

Sabit ücretli kesimin sürekli içinde bulunduğu borçluluğa, hayatımızı finans dünyasının yönetmesine dikkat çekiyor Negri. Durmaksızın masrafları ve kredileri ödemeye çalışan, maaşı asla yeterli gelmeyen, buna rağmen daha fazla tüketmeye ve borçlanmaya teşvik edilenler için kullanıyor, borçlandırılmış deyimini. Medyatize ise sosyal hayatına varıncaya dek bir görsel işitsel bombardımanının esiri olan insanı tarif ediyor. Dünyamızı küçülttüğümüzü, daha fazla iletişim kurabildiğimizi ve bilgi edinebildiğimizi sanırken küçücük ekranların karşısında dezenforme olma ve oyalanma halimize tekabül ediyor. Emniyete alınmış bizi saran gizli - açık, uyduruk - hakiki tehditler yüzünden korkuya kapılma, güvenlik önlemlerine sıkı sıkıya sarılma,  hem mahkum hem gardiyan haline gelme ikilemimizi anlatıyor. Temsil edilen insan ise erkin siyasilerden finans dünyasının eline geçmesiyle birlikte temsili demokrasinin işlevini yitirmesi ve seçmen olarak oylarımızın karşılığında göreve getirdiğimiz kişilerin patronların emrine girme çelişkisini vurguluyor.

ABD’den Suriye’ye dek dünya yeniden yapılanmaya başlamışken Negri misali düşünürlerin gözlemleri ve tespitleriyle farklı bir geleceğin mümkün olduğunu düşünmek 1 Mayıs öncesinde insana umut aşılıyor!