İstanbul’dan Harran’a İlim Yayma Cemiyeti’nin kızları

İlim Yayma Cemiyeti 11 Ekim 1951 günü, Sirkeci’de toplanan 68 kişi tarafından kurulmuştu. 17 Ekim 1951 günü, kuruluşundan sadece altı gün sonra, ilk İmam Hatip Lisemiz, dönemin Milli Eğitim Bakanlığının talebi ve ilk müdür Celalettin Ökten’in (Celal Hoca) gayretleriyle açılmıştı. Artan yoğun talep karşısında bugünkü İstanbul İmam Hatip Lisesi’nin binasına geçilecek ve 1958 yılında, Başbakan Menderes tarafından açılacaktı İstanbul İmam Hatip...

İlim Yayma Cemiyeti yoksul öğrencilerin eğitimi, yurtlarda barınması, iaeşesi, bursları gibi konularda, sivil kişilerin desteğiyle bugüne kadar geldi. Tek parti döneminin sert devletçi politikalarıyla kabuğuna çekilmiş mütedeyyin kesimin, çok partili hayata geçişi müteakip harekete geçen ve daha çok entelektüel hayata ve eğitime dair birikimi hedefleyen sivil insiyatiflerin ilk örneğidir İlim Yayma Cemiyeti...

Geçen hafta İlimYayma Cemiyeti’nin Maltepe’deki Kız Yurdu’ndaydım misafir edebiyatçı olarak. Diyarbakır, Konya, Erzincan, Malatya, Urfa, Sivas, Tokat, Ankara, Bolu, Bursa yurtlarından gelmiş öğretmen ve öğrenci temsilcileriyle buluştuk.

Çok yoğun bir siyasi gündem ve oldukça sert esen kasırgalarla geçen şu son günlerimizde, Kız öğrencilerle buluşmak, onlarla birlikte kitap okumak, onların sorularına hep birlikte cevap aramak, insana merhem gibi geliyor. Hani Hz. İbrahim ateşlere atıldığı vakit, Allah Teala, ateşe “serin ol” demiş ya... Onun gibi bir şey öğrencilerle hemhal olmak, kitap okumak, saçlarını, kalplerini okşamak, insana ateşler denizinden geçip gül bahçesine girmeyi fısıldıyor sanki... 

Urfa Harran’daki Anadolu Kız İmam Hatip Lisesi bir kütüphane kurmaktaymış. Yukarıda saydığım Türkiye’nin dört bir yanında okuyan kızlarımız, Harran’daki kardeşleri için kolları sıvamışlar. Son çıkan “Hz. Aişe” kitabımızı da Harran için imzalattılar. En son beş yıl evvel gitmiştim Harran’a. İnsanlık aleminin ilk uzay gözlemevinin dibinde kurulmuş Hz. İbrahim’in memleketi Harran’dan başlar Mezopotamya. İyilik, bereketli bir şey olmasaydı şayet... İstanbul’dan Mezopotamya’ya açılan kapı Harran’a nasıl uzanabilirdi kanatlar... İlim Yayma Cemiyeti, kanatları İstanbul’dan Dicle-Fırat’a uzanan bir Anka Kuşu misali... Yanık küllerinden okullar, kütüphaneler, talebeler inşa eden bir samimi iradenin ismi...

Yurdun en üst katında münazara ettiğimiz kitaplar eşliğinde konuşurken, “Zamanı Kuran Kadınlar” başlığında söz “Siret-i Meryem”e Hz. Meryem’e geldi. Hemen hepsi de aşağı yukarı Hz. Meryem’in anne olduğu yaşlardaki kızlara baktım tek tek. Kimi kitabın sayfalarını çevirip cümlelerin altını çiziyor, kimisi büyük bir ciddiyetle notlar tutuyor. Dışarıda ince ince kar yağıyor. Dışarıda ateş, kavga, sözler hep sert gidiyor... Ama işte böylesi zor şartlar altında bile... Kızlar okuyor, okuyor, okuyor...

***

Savaş muhabiri bir arkadaşımın 2005 yılı Afganistan’ından çekilmiş bir fotoğrafına baktım dün. Arkada ve uzakta gamlı Tora Bora Dağları, önde çölü andıran sapsarı kesmiş uzun Afgan stepleri, on sekizlerinde var yok bir öğretmen... Yalın toprağa oturmuş otuz kadar öğrenci, yaşları yedi sekiz civarında. Öğretmen, bisikletine dayadığı bir levhaya gezegenlerin isimlerini yazmış, çocuklar ellerindeki tahta parçalarına o gök cisimlerinin isimleri kaydediyorlar... Tora Bora dağları aynı anda kim bilir kaç bininci kez bombalanırken... Onlar derse devam ediyor... Ateş altında Elif, Be, Te, Se, Merküri, Zühal, Utarit...

***

Herkes madeni neyse o kadar dayanır, madeni neyse o işe yönelir... Şartlar çok ağır, darmadağın edici, paramparça kırıcı olabilir. Herkesin yapacağı bir iş vardır, sabırla, öne çıkmadan, ağır ağır biriktirilen umutla, karanlığın en kesif olduğu zamanlarda bile gönlünüzde uykusuz bir kandili vardır. Çok üzgün, kırgın ve yorgun olarak gittiğim İlim Yayma Cemiyeti Maltepe Kız Yurdu’nda öğrencilerle birlikte kitap okurken bir ara şöyle düşündüm: “Demek böyle oluyormuş... Ateş altında kitap okumak”...

Dersimiz devam ediyor arkadaşlar...