1684 yýl önce bugün Ýstanbul’un surlarýnýn inþasý tamamlandýðýnda keþfedildiðine inanýlýyor. Hakkýnda pek çok söylenti var erguvanlarýn. Akdeniz iklimine özgü bir doða harikasý aslýnda erguvan aðacý. Ama en çok Ýstanbul’a yakýþýyor. Her ilkbaharda Boðaz’ýn 30 kilometrelik hattý boyunca her iki yakasýnda da seyrine doyum olmayan manzaralar oluþturuyor. Üstelik rivayete göre Ýstanbul ile erguvan birlikteliðinin tarihi çok eskilere dayanýyor. Bu maceranýn ortaya çýkýþýnýn Constantin dönemine dayandýðý dolanýyor kulaktan kulaða.
Yeditepesi tarih kokan Ýstanbul’un yüzyýllara, çok sayýda savaþa meydan okuyan efsane surlarýn açýlýþýyla baþlamýþ erguvanlarýn Ýstanbul macerasý. Anlatýlanlara göre 11 Mayýs 330’da Constantin’in yapýlmasýný istediði surlarýn inþasý tamamlanýyor ve 1684 yýl önce tam da bugün görkemli bir açýlýþ düzenleniyor. Her ilkbaharda Ýstanbul’u bir ressamýn ustalýðýyla bambaþka bir renge boyayan bu aðacýn tesadüfen açýlýþ törenine farklý bir hava katmasý, onu Ýstanbul’un simgesi haline getirdiði anlatýlýyor. Constantin’in açýlýþ törenine renk katan bu görkemli aðaç hala Ýstanbul’un simgelerinden biri olmaya devam ediyor.
SERVÝ BÝR MEZARLIK AÐACI DEÐÝL
Ýstanbul Üniversitesi Öðretim Üyesi Prof. Dr. Ünal Akkemik ve Dr. Hatice Yýlmaz’dan öðrendiðim bir diðer güzel hikaye de servilerle ilgili. Eskiden bir kýz çocuðu dünyaya geldiðinde, ileride çeyizini bu aðaçtan hazýrlamak için, bir servi aðacý dikilirmiþ. Yanmayan, böceklenmeyen, güve tutmayan servi aðacýnýn gövdesinden yapýlan çeyiz sandýklarý uzunca süre dayanýklýlýðýný muhafaza ediyormuþ. Dört mevsim yeþil ve yangýnda yanmayan servi aðacý günden güne önemini yitirmiþ. Kala kala mezarlýklar kalmýþ yaþam alaný olarak. Bu aðacýn dayanýklýlýðýný, her dem yeþilliðini, yanmama özelliðini biliyor olmalýlar ki adý mezarlýk aðacýna dönüþmeye baþlayýnca “Dünya doðru bir yer olsaydý servi aðacý mezarlýkta olmazdý” demiþ atalarýmýz. Doðrusu kaçýmýz aðaçlarýmýzý doðru tanýyoruz, onlar hakkýnda ne kadar bilgi sahibiyiz ve bilgi sahibi olmadýðýmýz, tanýmadýðýmýz varlýklarý ne kadar koruma güdüsüne sahibiz bilmiyorum. Servi aðacýnýn adýný bile yanlýþ biliyor ‘selvi’ diyor bazýlarýmýz.
Ýstanbul ile özdeþleþen ve tarihi serüveni boyunca ona eþlik eden tek aða erguvan deðil üstelik. At kestanesi, fýstýk çamý, servi gibi aðaçlar Ýstanbul ile özdeþleþen aðaçlardan. Hatta Avrupalýlar at kestanesini ilk kez Kanuni Sultan Süleyman döneminde Ýstanbul’da görüyor ve buradan Avrupa’ya götürüyorlar.
Deðiþen iklim þartlarý, deðiþen hava, su ve toprak koþullarýna raðmen iþte tüm bu aðaçlarýn korunmasý gerekiyor. Ýstanbul’da eski zamanlarý güzel alýþkanlýklarýnýn devam ettirilmesi, her çocuk doðduðunda bir aðaç dikme geleneðinin devam ettirilmesi gerekiyordur belki de. Yüzyýllardýr bu topraklarda yaþayan, Ýstanbul’a hem görsellik katan, hem doðal hayatýn devamlýlýðýný saðlayan, insanýn ruhunu besleyen ve oksijen kaynaðý olan aðaçlarýn korunmasý þart. Hele de bu aðaçlar bize çok eski dönemlerden miras kalmýþsa. Belki de dünyayý biraz daha güzelleþtirmeye, doðru bir yer haline gelmesini saðlamaya servilerden baþlamalýyýz, serviyi mezarlýða hapsetmek yerine her yere yaymak doðru bir adým olabilir belki de...