Ýstanbul’un fethini neden kutluyoruz

Garip olan taraf þu ki Osmanlý döneminde resmi kutlamalara konu olmasý düþünülmeyen bu günü cumhuriyet döneminde resmi törenlerle kutlamaya baþladýk. Fethin 500’üncü yýldönümüne tesadüf edecek olan 1953 yýlý yaklaþýrken gündeme getirilmiþti bu konu. Gerçi 500’üncü yýl öyle büyük coþku ve debdebeyle kutlanamadý. Demokrat Parti hükümeti son anda Yunanistan’la iliþkilere zarar verebilir gerekçesiyle resmî kutlamadan vazgeçmiþti.

Ama aþaðý yukarý o tarihlerden bu yana her yýlýn 29 Mayýs günü Ýstanbul’un fethini kutlamak gelenek halini aldý.

Bir de tabii o tarihlerden bu yana “Ýstanbul’un fethini neden kutluyoruz? Adamlarýn memleketini iþgal etmiþiz, bir de utanmadan kutlamasýný yapýyoruz” diyerek bu iþe karþý çýkanlar var.

Kutlama yapan kesimin maalesef bunlara verecek doðru dürüst cevabýnýn olmamasý bu düþünceyi haklý kýlmýyor. Çünkü “fetih” kavramýna askeri iþgal anlamý verdiðinizde Osmanlý tarihinin özünü anlamanýz imkânsýz hale gelir.

Esas itibarýyla Ýslami içerik taþýyan “fetih” kavramýný bizzat fetih taraftarlarýnýn yanlýþ anlamlandýrýyor oluþu ise apayrý bir mesele.

Gerçek þu: Ýstanbul’un fethine gelinceye kadar gerek Anadolu’da gerekse Rumeli’de gerçekleþen Osmanlý fütuhatý büyük ölçüde sulh yoluyla olmuþtur. Yani küçük, büyük kasabalar veya þehirler kendi arzularýyla Osmanlý sistemine dâhil olmuþlardýr. Silahlý çatýþma sonucunda askeri baþarýyla fethedilen yerler diðerlerinin yanýnda daha az sayýdadýr.

Nasýl oluyor peki böyle bir þey? Ýnsanlar çýkýp Osmanlý’ya “gel, þehrimizi veya kasabýmýzý iþgal et” mi demiþler? Evet, aþaðý yukarý öyle olmuþ. Ýlk dönem Osmanlý kroniklerini, mesela Aþýkpaþazade’yi veya Þükrullah’ý okuduðunuzda bunu görüyorsunuz. Gerçi bu tür eserler en erken 15’inci yüzyýlda kaleme alýnmaya baþladýðý için o günün anlayýþý çerçevesinde “askeri baþarý”larýn altý fazlasýyla kalýn çizilmeye çalýþýlýyorsa da hadiselere bütünlük içinde baktýðýnýzda yaþananlarýn “silahlý iþgal”den öte bir anlamý olduðunu görebiliyorsunuz.

Zaten akýl ve mantýk açýsýndan da sadece askeri güçle iþgal edilmiþ olan topraklarýn ortalama 500 sene Osmanlý egemenliði altýnda kalmasý izah edilebilecek bir durum deðildir. O topraklarda yaþayan insanlara öncekinden daha adil bir toplum düzeni, öncekinden daha iyi iþleyen bir ekonomi modeli sunabilmiþseniz oradaki varlýðýnýz kalýcý olur. Askeri güce dayalý iþgallerin ise daima kýsa süreli olduðunu tarihten biliyoruz.

Dört Halife döneminde Mýsýr, Suriye, Mezopotamya ve Ýran topraklarýný çok kýsa süre içinde egemenlik altýna alan Ýslam fütuhatýný düþünün. Sadece topraklar deðil, o topraklar üzerinde yaþayan insanlarýn kalpleri fethedilmemiþ olsaydý kalýcý bir egemenlik tesis edilebilir miydi? Sadece askeri baþarý bu sonucu saðlayabilir miydi?

Baþta Ýstanbul’un fethi olmak üzere Osmanlý fütuhatýný anlamak için de Osmanlýlarýn gittikleri yerlere nasýl bir “nizam-ý âlem” fikri götürdüklerini veya nasýl bir nizam-ý âlem fikrinin Osmanlýlarý gittikleri yere götürmüþ olduðunu anlamaya çalýþmak gerekiyor.

Çünkü gerek bugünkü Bursa, Ýzmit, Adapazarý çevresindeki gerekse yine bugünkü Bulgaristan, Yunanistan ve Makedonya civarýnda birer birer Osmanlý hâkimiyetine geçen kasaba ve þehirlerin ahalisinin kalbi fethedilmiþti en baþta. O sayede Rumeli coðrafyasý 500 yýl boyunca Osmanlý egemenliðinde kalabildi. O sayede Anadolu ve Rumeli bize vatan oldu.

“Þanlý” tarihimizin þanlý olmasýný askeri baþarý ölçütüne baðlamýþ olanlar bu gerçeði görmezden gelme eðilimindeler ama dünyaya ve insanlýða sunacaðýnýz bir deðer varsa karþýlýðýný alabiliyorsunuz.

Kaba kuvvetle ülkeleri iþgal edebiliyorsunuz ama fethedemiyorsunuz.