İşte bunlar hep gençlik

Ev hallerinden bile konuşmak için uzman olmanın gerektiği bir zaman dilimindeyiz. Eşinle mi problemin var, çocuğuna mı laf geçiremiyorsun, komşunla mı küstün, kedin mi iştahsız... Hemen “profesyonel destek alman gerek”cümlesiyle karşılaşıyorsun. Hiçbir şeyi kendi başına çözemeyeceğini iyice öğrenmenin ismi oldu yetişkinlik. Yetişkin misin, öyleyse sen bitmişsin arkadaş. Ne çocuksun, ne ergensin, ne de saygıdeğer ihtiyarlarımızdan. Alfabede sana göre harf bile yok, öyle ortada birisin. Herkes biliyor. Bir sensin bilmeyen. Herkes senin yerine biliyor. Bir sensin fikir falan beyan etmeye kalkarak ortalığı karıştıran. Uzmanlarına bırakacaksın her türlü işini...

İyi. İyi pekiyi de... Anneler babalar olarak çocuklarımıza iki çift laf da mı söyleyemeyeceğiz?  Her şey öyle ekonomik büyüme, toplumsal refah, her şey öyle insan hakları ve hürriyetleri, çözüm süreci falan değil... Siyasetlerden, parti oy dağılımlarından, istatistiklerden de bahsetmiyoruz. Ev bu. Ev halleri...  

Yeri geldiğinde “hep Devletten beklemekle olmaz” derler. Biz de onu söylüyoruz. Hep Devletten beklemekle nereye kadar? Zaten devletliler konuşunca da sorun olmuyor mu? Başbakan söylediğinde derhal “hayat tarzına karışmak” olarak algılanıyor mesela. Valiler kıpırdandığında “özel hayata müdahale” tehlikesi doğuyor. AK Parti söylese “mahalle baskısı”, CHP konuşsa “laiklik dayatması”, MHP’ninkisi “faşizm tehlikesi”, BDP’ninkisiyse toptan “ayrılıkçılık”...

Eee? Kızım, oğlum, öyle değil böyle diyemeyecek miyiz?

Elbette diyoruz, demeliyiz de. Ama acaba dinleyen kim? Bizim zamanımızda büyükler nasihat ettiğinde ya başımızı öne eğip mahcubiyetle dinlerdik veya elimizden geldiğince kibar bir şekilde maruzatımızı anlatırdık. Ama ya şimdiki gençlik? Bir şey söylüyorsun kıs kıs gülüyorlar. Yalan yok, öyle fütursuzca kah kah hoh hoh şeklinde de değil, haklarını yemeyelim. Ama acaip bir şekilde kish kish.. Veya sssshsshss... gibi bir takım küçük sesler çıkartarak takındıkları tavır yok mu? Git kendini balkondan aşağı at kabus gibi. Şöyle adamakıllı isyan itiraz etseler canımız yanmayacak. “Anne” diyor oğlum mesela; “bu hafta ikinci kez ben sizden büyüğüm evladım cümlesini kurdun, farkında mısın?” Bir kardeşlik korosu eşlik ediyor ona, “kish... kish... kish...” Üzerlerine pire atasım geliyor.

Misal; “havalar soğudu oğlum tişörtlerinizin altına atlet giyin, fanila giyin” diyorsun... Pasif direniş ve sivil itaatsizlik eylemiyle karşılaşıyorsun. Ev hali dedik ya! Bizim evde 5. yılını dolduran tavizsiz ve kökü dışarıda bir eylem olarak sinsi sinsi yürütüldüğünden de gayet emin olduğum bu direniş için yıllardır süren müzakerelerin neticesinde ileri sürdüğümse ancak şudur:  “Ben sizden büyüğüm evladım”. Şimdi. Bunun neresi komik Allahaşkına?  

Allahtan Başbakan veya Vali değilim. “Gençler üstünüze başınıza dikkat edin, kendinize çeki düzen verin, havalar da soğudu, atlet fanila giyin” diyen onlar olsa... Mazallah “diren/zatülcenp” yazıp derhal sosyal medya rekorlarına koşulur. Mahalle gençlik teşkilatları da boş durmaz, “atletimi fanilamı seviyorum” retwittiyle dünya hesapları kırılır. Ya medyayı nasıl hayal edersiniz? Ekranlara aceleyle çıkartılacak uzmanlar, soğuyan havalarla diktatörlük hevesinde olanların sosyoklimatif izdüşümleri hakkında ciddi karamsar tablolar çıkartır. Ben dahil pek çok yazar ah nerede o eski yün fanilalarımız yazıları yazarken, karşı taraftakiler “işte tek/adam dayatması diyorduk yine çıktı” yazıları bindirir, daha hin olanlarımızsa “kesin Çin Füzeleri hakkındaki anlaşmayı iptal ettiler, atlet matlet derken Apo’yu hapisten çıkartacaklar kesin” nidasıyla dolup taşarlar... Hükümet yetkilileri de boş durmaz elbet, Devlet Meteoroloji Enstitüsünün son kırk yıllık hava ölçümleri ile önümüzdeki yirmi yılın klimatif tahminleri üzerinden herkesi bastıracak, parmak ısırtacak profesyonellikte cevaplar hazırlar...  

İşte evlerden devlete halimiz budur ey azizler...

Ne diyim size? Ana baba olun da görün gününüzü inşeallah...