Bak, gördün mü, veda konuşmasında bile polemik yapıyor, o gazetecinin anırması gerektiğini söylüyor... Bu haliyle nasıl Çankaya’ya çıkacak, devleti nasıl temsil edecek?
Çok güzel Çankaya’ya çıkacak kardeşim.
Devleti de çok güzel temsil edecek
Efendim, Erdoğan seçildi ama bu onun meşru bir Cumhurbaşkanı olduğu anlamına gelmez... Bir kere çok öfkeli... Hep geriyor. Kutuplaştırıyor. Bütün bir ülkeyi kucaklaması gerekmez mi?
Öyle ya, “korsan genel kurul”la kendisini Cumhurbaşkanı seçtirenler çok meşruydu. Genelkurmay Başkanı’nın masasına tabanca koyup, “Bizim istediğimiz kişi Cumhurbaşkanı olacak, bu aynı zamanda Fahrettin Paşa’nın emridir” diyenlerin adayı da çok meşruydu. Bütün bir ülkeyi kucaklıyorlardı.
Cemal Gürsel de meşruydu.
Hayır, Cemal Gürsel’i seçtirenler Genelkurmay Başkanı’nın masasına tabanca koymak gibi bir “naiflik” sergilememişlerdi. Genelkurmay Başkanı’nı, sonradan darağacında sallandıracakları Menderes’in yanına, yani Yassıada’ya postalamışlardı.
Tabanca, Ali Fuat Başgil’in şakağındaydı.
Cemal Gürsel’e rakip olmak gibi bir “aymazlık” sergilemişti.
Seçilebilseydi, halktan icazet almış (çünkü karış karış bütün ülkeyi dolaşmış, halkın büyük ve coşkulu teveccühüyle karşılanmıştı) ilk Cumhurbaşkanı olacaktı.
Sıtkı Paşa’nın tabancasını görünce, adaylıktan çekildi.
Cumhurbaşkanlığına da, cuntacıların adayı Cemal Gürsel getirildi.
Kimse de, “Seçildi ama bu onun meşru bir Cumhurbaşkanı olduğu anlamına gelmez” demedi.
Sıtkı Paşa’yı ilerici devrimcilerimiz iyi tanır...
Pek bir severler...
Uykuları kaçacak anma hatırlatalım:
Mürteci gördüğünde kendinden geçen (kim bilir belki tabancasına da davranıyordur) Sıtkı Ulay Paşa’mız, cuntacılıktan yorulunca sosyalist bir parti kurdu. Yanına da kimi aldı, biliyor musunuz? Alaeddin Tiridoğlu’nu... Alaeddin Tiridoğlu 40’lı yıllarda, “milliyetçi” gençlikle birlikte Tangazetesi matbaasını basıp parçalama “teşebüs-i vatanperverane”sinde rol almış değerli bir Türk politikacısıydı. Devrimciydi, ilericiydi, CHP’liydi...
Hadi bir ek daha yapalım, Cihangir devrimcilerinin uykusu iyice kaçsın:
Sosyalist Zekeriya Sertel’in Tan gazetesini yakıp yağmalayanlar arasında, bugünün solcu Basın Konseyi Başkanı Orhan Birgit, değerli sosyalist gazeteci İlhan Selçuk, Deniz Gezmiş’in idamına el kaldırmış değerli sağcı politikacı Süleyman Sabit Demirel de bulunuyordu.
İyi ama Erdoğan’ın öfkesini nasıl tevil edeceğiz?
Bilmem...
Bir şekilde tevil edin.
İstiklal Mahkemeleri’ni “devrim mahkemesi” statüsüne sokup binlerce muhalifi darağacına yollayan, yüzlerce gazete ve dergi kapatan, azınlıklar için özel vergiler salan “kurucuların” öfkesini pek güzel tevil ediyordunuz.
Menderes’in asılması için alan temizliği yapan Cemal Gürsel’in öfkesini tevil ediyordunuz.
Bir sağdan bir soldan astığını söyleyip “zulümde adaleti gözeten” eli kanlı generallerin öfkesini tevil ediyordunuz...
Elindeki anayasa kitapçığını Başbakan’ın suratına fırlatıp, ülkeyi büyük bir ekonomik yıkıma götüren Ahmet Necdet Sezer’in öfkesini tevil ediyordunuz...
Erdoğan’ın öfkesiymiş...
Karşınızda el pençe divan durmadığı ve sürekli ait olduğunuz yeri hatırlattığı için bunu vehmediyorsunuz.
Beğenin ya da beğenmeyin, gelmiş geçmiş en başarılı Başbakan’dı.
Ben söylemiyorum, “rakamlar” söylüyor.
Ve en sahici insan...
Rezil manşetler atıyordunuz, “muhtar bile olamayacağını” söylüyordunuz,
İşte Cumhurbaşkanı oldu.
İkinci restorasyon sürecinin de (Başbakan Ahmet Davutoğlu’yla birlikte) dinamiği olacak...
Bundan sonrasını müstevliler, paraleller ve şer odakları düşünsün.