İşte operasyon!

Haftalardır konuşuyoruz. Gezi Parkı üzerinden başlayan olaylar, gelişmeler sıradan ve tesadüfi olmanın çok ötesinde Türkiye’ye yönelik bir operasyonun başlangıcı olarak görülmeli.

Hani nerede operasyon diyenler, önceki gün The Times gazetesinde yayınlanan ve altında kimi ünlü isimlerin imzasının bulunduğu mektuba/ilana bakabilir. Acaba bir operasyon daha nasıl ve hangi araçlarla ilan edilebilir. Üstüne bir de Ertuğrul Özkök’ün uluslararası sistemi arkasına almış olmanın rahatlığı ile söyledikleri eklenince herhalde tablo daha da netleşiyor.

Türkiye’nin son on yılına damga vuran iktidarın ortaya çıkışı, kurgusu ve uluslararası sistem içindeki yeri, özellikle son beş yılda ortaya çıkan bağımsız adımlar ve hamlelerle bambaşka bir yöne evrilmeye başladı. Dün Başbakan Tayyip Erdoğan ve iktidarına geniş krediler açan, olumlu bakan belli merkezler, bugün onun bölgesel bir güç olan Türkiye’nin başında yoluna devam etmesine açıkça itiraz ediyorlar. Bağımsız hareket eden ve öngörülemez bir Türkiye’nin kabusları olduğu çok açık.

Elbette operasyonun kapsamı sadece bizimle sınırlı değil. İşte Mısır. Seçilmiş meşru liderine haftalardır kimse ulaşamıyor. Dünyanın umurunda değil. Darbe yapılıyor, kimsenin ağzından ‘Bu bir darbedir ve gayrı meşrudur’ sözünü duyamıyoruz. Sadece ve sadece Türkiye son derece açık ve net bir tavırla darbeye karşı duruşunu başından itibaren sürdürüyor.

***

Mısır örneği gösterdi ki, Batı’da İslam ve demokrasi bağlamındaki tartışmalar, zaman içinde bir şekilde ‘din’in hayatın içinde zayıflayıp kenarda kalacağı üzerine bina edilmiş. Daha fazla demokrasi ve özgürlük, eninde sonunda İslam’ı devre dışı bırakır düşüncesinde olanlar, uğradıkları hayal kırıklığının acısını sadece Mısır’da değil, Türkiye üzerinden de ifade etmeye başladılar.

Demokrasi ve elbette onun olmazsa olmazı olan seçim/sandık devam ettiği sürece Müslümanları tasfiye edemeyeceğini gören bu anlayış, şimdi gayrı meşru girişimlerini farklı operasyonlar üzerinden sürdürmenin yollarını arıyorlar. Gezi de budur, Kahire’deki darbe de. Tunus’taki suikastın da bu parantezin dışında olduğunu düşünemeyiz.

Geçen hafta şunu yazmıştım: ‘Burada giderek sertleşen ve ‘demokrasi eğer Müslümanları öne çıkaracaksa, onları indirmek için yapılacak hamleler meşrudur’ noktasına gelen söylemin ayak seslerini Türkiye’de de duymaya başlıyoruz. Gezi operasyonunda giderek öne çıkan ve kendisini ‘beyaz’ olarak tarif eden kesimin, bu söylemin inşasında rolü olduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor.’ (Star, 18 Temmuz 2013)

***

Kimilerinin tam aksine, altında ünlü isimlerin imzası bulunan mektubu, onun arkasındaki güç odaklarını ve yapmak istediklerini çok ciddiye alıyorum. Türkiye’ye aba altına gizlemeksizin sopa gösterenler, Gezi operasyonunda istedikleri sonucu alamasalar bile, bu yolda yürümeye devam edecekler. 

Karşımızda uluslararası ölçekte karşılığı bulunan, bizde belli bir sermaye gurubu eliyle desteklenip ‘beyaz’ bir tonda şekillendirilen bir büyük operasyon var. Kimin öldüğü, kimin yaralandığı, kimin ne kaybettiği umurlarında bile değil. Sokakta akan her damla kan, onların önüne yeni manevra alanları açıyor. 

Türkiye’ye Nuremberg Toplanması hatırlatmasında bulunup, ardından uluslararası mahkemelerle tehdit eden güç karşısında bu kadar rahat olmak, bu denli hafife almak gerçekten hayra alamet değil.

En hazin olan da şu. Kendi zayıflıklarını vicdan olarak pazarlayan kimi soytarıların veya ortada durmayı sağduyu diye satan zavallıların çoğu, Gezi kepazeliğini organize eden güçlerin kendilerini nasıl kullandığının ve yeri geldiğinde nasıl çöpe gideceklerinin farkında bile değiller.