İstihbarat saldırıları devam ediyor

Geçen hafta, Washington kulislerinde dolaşırken, Wall Street Journal (WSJ) gazetesindeki ‘operasyonel’ değerlendirmeyle Türkiye gündemdeydi. Gazete, Türkiye’nin ABD’den aldığı bilgiyi aktararak İran’a istihbarat yardımında bulunduğunu iddia ediyordu...

ABD (CIA) Türkiye’ye (MİT) aslında doğru olmayan bir bilgi vermiş, kısa süre sonra İran’ın o istihbarata uygun davrandığı görülmüştü. ‘’MİT müsteşarı İrancı’’ kanaatinin temelinde bu şaşırtmaca yatıyordu Washington kulsilerindeki söylentilere göre...

İstihbaratla içli dışlı bilinen bir Washington Post yazarı, David Ignatius, önceki gün, iddiaya yeni bir boyut kattı: İsrail istihbaratçıları bir grup İran’lıyla İstanbul’da buluşmuş; Türkiye, ‘İsrail ajanı’ İranlılar’ın isimlerini İran’a bildirmiş...

Bir hükümet yetkilisi ‘kara propaganda’ diyor yazıdaki iddia için; ‘psikolojik harp ürünü’ olduğunu söyleyen de var...

İddia doğru olabilir mi?

Karanlık bir alanda çalışır istihbarat örgütleri; bir çoğu birbiriyle dayanışma içindedir ve periyodik toplantılarda bilgi alış-verişi yaptıkları olur. Türkiye ile ABD arasında sıkı bir istihbarat ilişkisi olduğu zaten biliniyor. Şimdilerde durum nedir, bilmek zor; ancak yakın zamanlara kadar İsrail ile de istihbarat alanında içli-dışlılık yaşanıyordu...

Türkiye’nin kendi istihbarat imkânlarıyla sahip olduğu, ya da İsrail’den, ABD’den edindiği ‘gizli’ bir bilgiyi İran’la paylaşması bir çok sebepten pek akıl kârı değil...

En basitinden, Türkiye, hayli zamandır, İran’a, böyle ‘kıyaklar’ yapılmaya değer bir ülke gözüyle bakmıyor... Sadece İran’ın Şam politikasından kaynaklanmıyor bu soğukluk; son zamanlarda ikili ilişkilerde de Türkiye’yi rahatsız eden pek çok olay yaşandı.

Türkiye’nin gönül kazanmak için İran’a jest yapması gerekmiyor; ikili arasında gönlü kazanılması gereken ülke Türkiye...

Acaba Türkiye veya hükümet değil de, MİT veya iki yazının da hedefe koyduğu MİT Müsteşarı Hakan Fidan,kendiliğinden —hükümete rağmen—, böyle bir işe kalkışmış olabilir mi?

WSJ ile Washington Post yazılarında ima edilen bu...

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın tam güvenine sahip bir bürokratın böyle bir girişimde bulunması düşünülemez bile...

Yazılarda ileri sürülen iddia ABD kökenli ise, Washington, diplomatik kanallardan Tayyip Erdoğan’a bu bilgiyi duyurur, o da güven kırıcı böyle bir davranışa tahammül edemez ve gereğini çoktan yerine getirirdi.

Her yönüyle mantık zaafı içerisinde bir iddia bu.

Mantık zaafı içerisindeki böyle bir iddia, iddiayı dile getirenlerin istihbarat örgütüyle ilişkilerini açığa çıkarma pahasına, neden ortaya atılır?

Ciddi bir durumla karşı karşıya olduğumuz açık...

ABD yönetimi —ya da yönetim içerisinde bir grup— bir süredir Ankara’ya farklı bakıyor. Hoşnutsuzluk var ve hoşnutsuz olanlar bunu belli etme ihtiyacı duymuş olabilir. Doğrudan saldırı yerine belli bir isim üzerinde yoğunlaşarak sonuç alma çabası sayılabilir bu...

O halde soralım:

İki yazıyla sınırlı kalır mı bu çaba, yoksa arkası gelir mi?

Gelebilir...

Peki karşı-hamle olur mu?

Olabilir...

Türkiye güçlü olmasaydı endişe edebilirdik; bugünkü durumumuz ‘kara propagandalar’ ile öyle kolay kolay sarsılmayacak kadar güçlü...