FETÖ gibi “derin” bir örgütün, dýþ destek almadan bu günlere gelemeyeceðini artýk herkes öðrendi.
Peki, masum Müslümanlara bile “terörist” gözüyle bakan Batý, nasýl oluyor da bir “Ýslam’ý dünyaya yayan (!) biri”ni ölümüne destekliyor?
Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretlerinin, “Ýslamiyet’in en büyük düþmaný Ýngilizlerdir” sözü, Ýngilizlerin Ýslam dünyasýndaki sömürü stratejisini çok iyi özetliyor.
Çünkü Ýngilizler, Müslümanlardan çok çekmiþ, onun için Ýslam’la mücadeleyi “beka meselesi” olarak kabul etmiþtir.
Asýrlardýr uyguladýklarý yöntem ise “imalat hatasý” karakter fukaralarýný kullanarak Müslümanlarý içten çökertmektir.
Bu yolla kurdurduklarý Vahhabilik, Selefîlik, Behailik gibi sapýk tarikatlarla Ýslam coðrafyasýný kontrol altýna almýþlardýr.
Mesela “Vahhabilik Projesi”, Osmanlý’dan kopardýklarý coðrafyada, Ýsrail’in en büyük destekçisi olan uzaktan kumandalý “uydu devletler” kurmalarýna imkan saðlamýþtýr.
Ýran’daki operasyonlarýnda, Cemaleddin Efgani’yi kullanmýþlardýr. Ayný projenin Mýsýr ayaðýný ise “Dinin baþýný, yine din kýlýcýndan baþka bir þey ile kesemezsin” diyen Abduh yürütmüþ, “Selefiye” hareketini baþlatarak, iþgalci Ýngilizlerin, Müslümanlarý kontrol etmesini saðlamýþtýr. (1)
Taktik hep aynýdýr: Ýçerideki “sahte din adamlarý” sayesinde Ehl-i Sünnet alimlerini bombardýmana tutarak, “Bunlara gerek yok, bize Kur’an yeter” aldatmacasý ile Müslümanlarýn gerçek din kaynaklarýyla baðýný koparýyorlar.
Zira Ýslamiyet bize, “Kitap, Sünnet, Ýcma-i Ümmet ve Kýyas-ý Fukaha” üzerinden, yani Kur’an-ý Kerim ve Hadis-i Þeriflerin yaný sýra, “sahih alimler” vasýtasýyla günümüze kadar gelen, Peygamberimizin Ýslam’ý yaþama biçimi ve Ýslam’ýn; geliþen yeni durumlara doðru tatbiki konusundaki hayatî zinciri kopararak, “doðrudan Kur’an’dan ilham almak” gibi bir oyun oynanýyor.
Artýk sonrasý çok kolay. Vahhabiliði veya “Peygamber posta görevini tamamladý” diyen Fetullahçýlýðý hatta Ateistliði bile “din” diye yutturabilir ve kolayca sömürebilirsiniz.
Ýslam’ý doðru kaynaklardan öðrenmiþ bir Müslüman hiçbir sapýklýða itibar etmez, Ýngiliz oyunlarýna gelmez.
Emperyalistlerin, dünyanýn kilit taþý Türkiye ile ilgilenmediklerini düþünmek ahmaklýk olur.
Jön Türklerden itibaren Türkiye’yi içeriden yönetme faaliyetlerini yoðunlaþtýran Batý, “yeniden devletleþme” sürecinde de çok etkili olmuþtur.
Çünkü Ýslam coðrafyasýnýn büyük bölümünde “tahrifat” planlarýný tamamlamýþlardý ama Anadolu hâlâ, sahih Ýslam’ýn beþiði olma özelliðini muhafaza ediyordu.
Tek parti döneminde, Batý’nýn çýlgýn alkýþlarý ve yoðun desteðiyle yürütülen “dinsizleþtirme” çabasýnýn asýl amacý, sahih Ýslam’ýn köklerini kurutmaktý.
Menderes’in imdada yetiþmesiyle ezanýna Kur’an’ýna tekrar kavuþan Türk milleti, sonraki yýllarda gelen bütün taarruzlarda da inancýný korumayý bildi.
Bu durum Haçlý-Siyonist ittifakýn canýný sýkýyordu.
Dindarlýða“irtica” dediler ve TSK’ya da, “devleti irticadan koruma” görevi verdiler!
Ama milletin “dindarlaþmasý” silah zoruyla bile engellenemedi.
Ýþte tam bu dönemde Ýngilizlerin “denizci taktiði” devreye girdi.
Ada hayatýndan mýdýr bilinmez, Ýngilizler hiçbir zaman etkili rüzgâra karþý savaþmaz. Rüzgâr nereden eserse, yelkenini o yöne çevirir, denizi gözler ve pozisyonunu ona göre alýr. (2)
Aynen öyle yaptýlar. “Madem ki dindarlýk yükselen deðer, biz de ‘dindarlýk’ üzerinden hedefimize ulaþýrýz” dediler.
Bunun için gerekli olan “Türk tipi Muhammed bin Abdülvehhab”ý bulmakta da zorlanmadýlar...
1980 öncesinde “ateþli ve etkileyici bir vaiz” olarak karþýmýza çýkmýþtý. Önüne gelene giydiriyor ama ona kimse dokunmuyordu.
Asker iken bile Erzurum’da milleti ayaklandýrmýþ ama mükafat olarak erken terhis edilmiþti. Bunlarý kendisi de övünerek anlatýyordu! (3)
12 Eylül darbesi sonrasýnda “aranýyordu” ama ortalýkta dolaþtýðý halde bulunamýyordu (!) Hatta dönemin sýkýyönetim komutaný “yanlýþlýkla” yakaladý ve sýrayla deniz ve kara kuvvetleri komutanlarýnýn aramasýna raðmen serbest býrakmamasý üzerine Devlet Baþkaný Kenan Evren bizzat aradý ve kurtardý. (4)
Bu esrarengiz kiþi Fetullah Gülen’den baþkasý deðildi.
Fetullah Gülen’in, “Allah” diyenin“mürteci” damgasý yediði yýllarda, CIA direktörünün “Bizim çocuklar” diye tanýttýðý darbecilerden gördüðü korumayý, ilerleyen yýllarda ABD devralmýþ ve projenin küreselleþmesini saðlamýþtýr.
Ýlk adým yabancý ülkelerde okul açma seferberliði idi. Birkaç yýlda okul açmadýklarý ülke kalmamýþtý.
Ýshak Alaton ve Üzeyir Garih; bu süreçte zorlandýklarý her kapýyý açan birer “çilingir” fonksiyonu üstlenmiþti. Üzeyir Garih, Hürriyet’e verdiði röportajda yurt dýþý okullarý için büyük destek verdiðini belirtiyor Fetullahçýlarý öve öve bitiremiyordu.
Yýllar geçtikçe “koruma” katlanarak devam ediyordu. Türkiye’de bütün “muhafazakar” müesseselerin adeta biçildiði 28 Þubat’ta, “Fetullahçýlar”a bir fiske bile vurulmadý. Tam aksine, rakipleri tasfiye edilerek önleri açýldý.
“Gülen Hareketi”, dünyadaki ve Türkiye’deki bu yapýlanmaya paralel olarak, Sünnî Ýslam inancýna uymayan bir “Gülenist Ýslam” oluþturmaya çalýþýyordu.
Bu aykýrý fikirlerden ilki “Dinlerarasý Diyalog” adýyla sunulan tahrifat hamlesiydi. Amaç, Ýslamiyet’i de Hristiyanlýk ve Yahudilik seviyesine indirerek, “sadece Allah’a imanda birleþen üç dinden yeni bir dünya dini oluþturmak”tý.
Nitekim 9 Þubat 1998 günü Vatikan ziyareti sýrasýnda Papa John Paul’e sunduðu mektupta, “Papa 6. Paul Cenaplarý tarafýndan baþlatýlan dinlerarasý diyalog için Papalýk Konseyi misyonunun bir parçasý olarak burada bulunuyoruz” diyordu.
Yani Gülen, sahih Ýslam’ý yýkmak için Haçlýlarýn emrinde olduðunu ilan ediyordu.
Ne yazýk ki, tarihinin en aðýr saldýrýlardan birine muhatap olan Ýslamiyet’i savunmasý gereken Diyanet tam aksine; büyük destek veriyordu. “Dinlerarasý Diyalog” sapýklýðýnýn ateþli savunucularýndan olan Prof. Dr. Mehmet Aydýn, Diyanet’in baðlý olduðu “Devlet Bakaný” idi. Yine bu sapýklýklara cevap vermesi gereken Ýlahiyatçýlarýn çoðu, Abant Platformlarýnda “ödül” almakla meþguldü. (5)
O yýllarda devletin stratejik noktalarýnda hýzla örgütleniyorlardý. Ele geçirdikleri kurumlarda kadroyu ve imkânlarý Fetullahçýlara tahsis ediyorlardý.
Türkiye’de ve dünyada baþ döndürücü hýzla ilerleyen bu yapýlanma ile Fetullah Gülen’in bizzat yürüttüðü “Ýslamiyet’i Hristiyanlaþtýrma Projesi” birlikte mütalaa edilirse, emperyalistlerin bu yapýyý neden bu kadar desteklediði daha kolay anlaþýlýr.
Güç kemale erince (!) önce 17/25 Aralýk 2013’te Baþbakan Erdoðan’ý devirmeye çalýþtýlar.
15 Temmuz 2016’da ise patronlarý adýna ülkeyi iþgale kalkýþtýlar.
15 Temmuz, önceki darbeler gibi bir “iktidar kavgasý” deðildir.
Fetullah Gülen’i, “Muhammed bin Abdülvehhab’ýn Türkiye versiyonu” olarak düþünür ve FETÖ fitnesini bu çerçevede deðerlendirirseniz, parçalarýn yerlerine ne kadar muntazam oturduðunu görürsünüz.
Tek fark, milletimizin 15 Temmuz’da ortaya koyduðu muhteþem duruþ sayesinde son adýmý atamadýklarý için S. Arabistan’ýn Türkiye versiyonunu kuramamalarýdýr.
15 Temmuz’daki iþgal teþebbüsü hedefine ulaþsaydý Fetullah Gülen, Yavuz Selim Han Türbesi’nden çaldýklarý hýrka ile “Kainat Ýmamý” olarak Türkiye’ye dönecek, Vahhabiliðin Türkiye versiyonu olan “Fetullahçýlýk”ý ilan edecek ve Akýn Ýpek’in Ankara’da hazýrladýðý saraydan, Vatikan adýna Ýslam dünyasýný yönetecekti!
Yürütülmekte olan FETÖ ile mücadelede 15 Temmuz sonrasýnda açýlan 289 davanýn 263'ü neticelendi ve 3 bin 611 kiþi hakkýnda mahkumiyet kararý verildi.
Bu durumda “FETÖ ile mücadele tamamlandý” diyebilir miyiz?
Maalesef hayýr...
Meselenin sosyolojik boyutu, çocuklarýnýn topluma kazandýrýlmasý meselesi bir tarafa, bugün millet nezdindeki FETÖ algýsýnýn genel kesiti þöyledir:
Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn “ibadet ehli” diye tarif ettiði tabanda anlamlý bir algý deðiþikliði olmamýþtýr. Bunlar, Gülen’e haksýzlýk yapýldýðýný düþünmekte ve “mutlu son”u (!) beklemektedir! Fikrini deðiþtirenler “cemaatçiler” deðil, sempatizanlardýr.
Toplumdaki FETÖ karþýtlýðý ise büyük ölçüde 15 Temmuz odaklýdýr. Bu tepki doðru ama eksiktir. Ýslamiyet’i Hristiyanlaþtýrma operasyonunun farkýna vararak oluþan tepki dýþýndaki karþýtlýklar, iþin kabuðudur.
Ama ne yazýk ki, bu kadar yýldýr yürütülen FETÖ mücadelesine raðmen, bunlarý kimin kurup kullandýðýný iyi bilen ve bu örgüte, Ýslam’a yaptýklarý sebebiyle düþman olan yok gibidir.
Oysa 15 Temmuz’da millete bomba yaðdýran bu hainler, asýl katliamý yýllardýr milletin inancýna karþý yapmýþlardýr.
Bu tarafa yönelmeyen mücadele, geçici bir “narkoz” anlamýna gelir ve yok hükmündedir.
Sadece “suç” ve “suçlu” üzerinden yapýlan mücadele, bataklýktaki birkaç sivrisineði etkisiz hale getirmekten öte bir anlam taþýmaz.
FETÖ’ye karþý isabetli mücadele, dinî tahrifatlarýný bertaraf ederek, hâlâ etkisi devam eden aldatmacalarýný çürütmekle mümkündür.
Bu noktada en büyük görev Diyanet’e düþmektedir.
Diyanet, 26 Temmuz 2017 tarihinde yayýnladýðý FETÖ Raporu ile “Uluhiyet iddiasýna varan firavunluklar”ý; gecikmeli de olsa tescil etmiþ, ancak sonrasýnda bu raporla mütenasip adýmlar atmamýþtýr.
Yani asýl yapýlmasý gereken, “hizmet için aralarýna giren bir “insan”ý, bir “canavar”a dönüþtüren” istismar bataklýðýnýn kurutulmasýdýr.
Bu ise Müslümanlarýn “gerçek Ýslamiyet olan” Ehl-i Sünnet bilgileriyle donanmasýný saðlamakla mümkündür.
Aksi takdirde Ýngilizler Müslümanlarý, ayný delikten; farklý diþlerle ýsýrmaya devam edecektir.
KAYNAKÇA:
Doç. Dr. Yýlmaz Karadeniz, Osmanlý ve Ýran’ýn Ýngiliz Paraleli Cemaleddin Esedabâdi, Gece Kitaplýðý, 2017-Ankara, s. 16-17
Koray Þerbetçi, Osmanlý’nýn Ýngiliz’le Ýmtihaný, Nesil Yayýnlarý, Ýstanbul 2017, s. 16
(Latif Erdoðan, Þeytanýn Gülen Yüzü, Turkuvaz Yayýnlarý, Ýstanbul 2016, s. 52-64)
(Ýsmail Hakký Pekin, 5 Aralýk 2018, Haber Türk Türkiye’nin Nabzý programý)
http://ahmetsimsirgil.com/asrin-ihanetinin-analizi/