Bir haber ;
“Erasmus programý çerçevesinde Ýtalya’ya giden Aziz isimli Türk öðrenci, Roma’da 1800 yýllýk sütuna adýný yazdýðý için önce gözaltýna alýndý. Bir gece nezarette kaldýktan sonra 2 bin 200 euro tazminat cezasýný ödeyip serbest býrakýldý.”
Dört harf yazmanýn bedeli 7000 liraya geldi bizim Aziz’e.
Harf baþý 1750 lira.
Aziz bundan sonra ömrü boyunca her adýný yazdýðýnda iki kere düþünecek.
Öyle kafasýna estiði gibi davranmayacak. Orayý burayý çiziktiremeyecek.
Peki Ýtalya bu ceza ile ne yaptý?
Hazinesine 2200 Euro mu kazandýrdý?
Hayýr, bu haberi okuyan milyonlarca insanýn zihnine þunu çaktý.
“Ey vatandaþ! Benim malým, benim ülkem, benim tarihi eserim, benim sanat eserim kýymetlidir, ayaðýný denk al”
***
Kýrýk Camlar Teorisi’ni anýmsattý bu olay bana.
ABD'li suç psikologu Philip Zimbardo'nun 1969 yýlýnda yapmýþ olduðu bir deneyden esinlenen iki akademisyenin makalesinin adý “Kýrýk Camlar Teorisi”.
1982’de kaleme alýnan bu makale þunu anlatýyor: Yanyana iki bina, ikisi de terk edilmiþ. Birinin birkaç camý kýrýkken, diðerinin tüm camlarý yerli yerinde. Akademisyenler tabloyu böyle býrakýp orayý terk ederler. Bir süre sonra ayný yere döndüklerinde tablo ilginçtir. Birkaç camý kýrýk olan binaya her geçen bir taþ atmýþtýr, camlarýn tamamý kýrýlmýþtýr. Hiç camý kýrýk olmayan bina ayný þekilde kalmýþtýr. Tek bir cam bile kýrýlmamýþtýr.
Ýnsan düþünmeden edemiyor, benim ülkemde niye tarihi eserler seri ilanlar sayfalarýna döndü?
Benim memleketimin tarihi surlarýnda niye ilan-ý aþk ediyor Ali Ayþe’ye?
Ülkemin yollarýnda ambulanslar geçecek yol bulamazken, emniyet þeritleri yol geçen hanýna niye dönüyor?
***
Öyle kolaya kaçýp da “bizim halkýmýz eðitimsiz, eðitim þart” demekle olmuyor.
Caydýrýcý cezalar þart.
Mesela takým elbise giydi diye “iyi hal indirimi” vermeyi býrakacak önce hukuk sistemimiz.
Sonra adamýna göre muameleyi, “sen benim kim olduðumu biliyor musun” cehaletinden vazgeçeceðiz.
Sonuç bizim aleyhimize bile olsa sistemi bozmayacaðýz, bozdurmayacaðýz.
Olur olmaz her iþi araya adam sokarak, torpille halletmeye yeltenmeyeceðiz.
Kendi menfaatimize þahin, baþkasýnýn hakkýna serçe olmayý býrakacaðýz.
“Bana dokunmayan yýlan bin yaþasýn” anlayýþýný terkedeceðiz. Haksýzlýða en baþta biz “Hayýr” diyeceðiz.
Emniyet þeridinden výzýr výzýr geçiyorlar da kimse görmüyor mu? Biz duracaðýz þeridimizde. Belki on dakika geç gideceðiz de, kimsenin hakkýný gasp etmemiþ olmanýn iç huzuruyla oturacaðýz soframýza.
Herkes kaldýrýmdaki engelli rampasýný kapatýr þekilde mi park etmiþ? Ýki sokak arkaya býrakýp yürümeyi, oraya park etme medeniyetsizliðine tercih edeceðiz.
Haaa, hepsinden önce de “Herkes yapýyo(r) abi” kolaycýlýðýný býrakarak baþlayacaðýz iþe.
“Herkes yapýyo(r)” diye herkes yapýyorsa, ben býrakýrsam sen, sen býrakýrsan da o býrakacak bu kötü alýþkanlýklarý. Böylece “Hiçkimse yapmýyo(r)” a evrilteceðiz durumu. Sonra da baþka ülkelerde böyle medeniyetsiz tablolarý görünce gururla þöyle diyeceðiz; “Bizde olmaz böyle þeyler, cezalar caydýrýcýdýr, halkýmýz da yapmaz zaten”
***
Ne yalan söyleyeyim, onuruma dokundu Aziz’in aldýðý ceza.
Büyük ihtimalle Aziz de þaþýrmýþtýr yaptýðýnýn suç sayýlmasýna. “Bizde serbest böyle þeyler” filan diye düþünmüþtür.
Ona böyle düþündüren, ona kötü örnek olan, ona kötü örnek olanlara aðýr cezalar vererek canýný yakamayan, kýsacasý ben, sen, o, biz, siz, onlar. Hepimizedir o ceza, bilesiniz.