Ýtalyan sinemasý nostalji yapýyor!

Geçen eylül ayýnda Venedik Film Festivali’nde En Ýyi Kadýn Oyuncu ödülünü alan Per Amor Vostro / Anna filminin yönetmeni Giuseppe M. Gaudino, ‘Ýtalyan Sinemasýyla Buluþma’ etkinliðinde Türkiye’ye geldi, biz de kayýt cihazýmýzý ona uzattýk. Gaudino, Ýtalya’da yönetmenlerin yeni þeyler denemeye cesareti olmadýðýndan yakýnýyor. 

Birkaç gün önce sona eren 6. Ýtalyan Sinemasýyla Buluþma Ýstanbul etkinliði Beyoðlu Sinemasý’nda sinemaseverlere kapýlarýný açtý. Etkinlikte açýlýþ filmi olarak bu yýl Venedik Film Festivali’nin ana yarýþmasýnda yer alan ve festivalde ‘En Ýyi Kadýn Oyuncu’ ödülünü alan yapým gösterildi. Filmin yönetmeni Giuseppe M. Gaudino ile hem filmi hem de Ýtalyan sinemasýný konuþtuk.

- Filminizin her þeyden önce renklerle bir derdi olduðu görünüyor. Siyah-beyaz bir yapýnýn içine renkli sahneler iliþtiriyorsunuz. Neden?

Anna bizim için güzelliði anlatan bir karakter. Oradaki renkler geçmiþten gelen bir aný Anna’nýn kurduðu fanteziler, onun rüyalarý olabilir. Ýþte bunlarýn yansýmasýný renkli ve bir güzellik olarak gösteriyoruz.

- Siyah-beyazdan renkliye geçtiðimiz anlarda görsel betimlemeler çýlgýn bir tabloya dönüþüyor adeta. Bunun için nelerden esinleniyorsunuz?

1400’ün ikinci çeyreði ve 1500’ün ilk çeyreðinde olan Ýtalyan ressamlardan ilham aldýk. Genel olarak Napoli imajý görüntüleri ama bakýldýðýnda spesifik bir þey yok. Çaðdaþ sanat akýmýndan esinlendik. Napoli’de sokaklarda olan neonla yapýlan resimler de var.

- Halk þarkýlarýný kullanmýþsýnýz. Filmin duygu dünyasýnýn bu halk þarkýlarýyla etkileþimi yerel bir ifade mi?

Bütün þarkýlar orijinal. Hiçbiri geleneksel þarkýlar deðil. Tamamen film için yapýldý. Anna’nýn iç dünyasýný anlatmak için aðýrlýklý olarak böyle þarkýlar seçtik. Geleneksel þarkýlarmýþ gibi yapýp filmde böyle anlatmak istedik.

- Konu, Napoli’de geçmesine raðmen belirli bir zaman tanýmlamasýný yapmaktan özellikle kaçýnýlýyor gibi.

Ýç dünyayý anlatan bir hikayemiz olduðu için bunu özellikle tercih ettik. Özel bir temayý, zamaný anlatmýyor. Senaryo çalýþmasý yaparken ‘Bu sahne zamanýmýzý yansýtmýyor, gerçekçi deðil’ gibi tartýþmalarýmýz oldu ama böyle býraktýk. Çýlgýnlýkla normallik arasýnda bir çizgi çektik. Bu kargaþayý seviyorum.

- Bir sahnede Anna cinnet geçirdiði anda üç baþlý bir kadýna dönüþüyor. Bu içindeki karmaþayý yansýtmak için mi yoksa mitolojik bir figür olarak mý kullanýldý?

Aslýnda bu Anna’nýn kendi içinde yaþadýðý bir dönüþümü anlatýyor. Anna’nýn içindeki canavarý ortaya çýkarýp attýktan sonra bir azizeye dönüþmesini simgeliyor.

- Özellikle iki sahnede saçma sapan bir durumdan oluþan büyük aile kavgalarýna þahit oluyoruz.

Tüm dünyada zaten böyle deðil mi? Bütün hikayenin seyrine baktýðýmýzda Anna, doðal duruþunu, karakterini ve baðýmsýzlýðýný buluyor. Aslýnda bütün bunlar da onun bir parçasý. Anna bir iþ bularak kendi ayaklarý üzerinde durmaya baþlýyor. Kavga sahneleri de Anna baðýmsýzlýðýný aldýktan sonra oluþuyor. Aslýnda bunu anlatýyor orada. Anna’nýn hep söylediði bir þey var ‘Evi temizlemek istiyorum’ diye. Günahlarýndan ve hatalarýndan arýnmak, hayatta yeni bir rol edinmek istiyor. Baþta çocuklarý için daha sonra da kendisi için yapýyor. Kocasý bir noktada kendini geride tutuyor ama özellikle kýzýyla olan kavgalar ön planda. Bu da seyirciye þunu gösteriyor: Bundan bir trajedi çýkabilir. Onu hissettirmek amacýyla yapýlan bir þey.

Seyirciler güzel sorular sordu

- 6. Ýtalyan Sinemasýyla Buluþma’nýn açýlýþýna katýldýnýz. Seyirciden beklediðiniz reaksiyonu aldýnýz mý?

Seyirciler hem sinematografik hem genel anlamda çok güzel sorular sordu. Filmi gerçekten anlamaya yönelik sorulardý. Aslýnda altý yýldýr devam eden bir kültürel alýþveriþ var. Bundan siz de mutlu musunuz, ben de bunu bilmek isterim.

- Sinefillerin keþfetmesi adýna Antonioni, Rossellini, Fellini, Pasolini gibi ustalar dýþýnda günümüz Ýtalyan sinemasýndan önerebileceðiniz yönetmenler kimler?

Nanni Moretti’nin bakýþ açýsý farklýdýr. Franco Maresco da çok özel bir yönetmen. Bize ait olana sahip çýkarak bir þeyler yapýyoruz ama genel anlamda onu geliþtirmiyoruz. Kimsenin yeni bir þeyler denemeye pek cesareti yok. Elio Petri, Pier Paolo Pasolini, Roberto Rossellini, Michelangelo Antonioni, Bernardo Bertolucci, Marco Bellocchio... Anlatýlacak þeyleri bu yönetmenler anlattý zaten. Belki de o nedenle zayýf kalýyor. Yeniler, ustalarýn tarzýný hiçbir zaman geliþtiremedi. Ayný zamanda biz de yapamadýk.

VALERIA’DAN KIRILGAN OLMASINI ÝSTEDÝM

- Valeria Golino, filmdeki performansýyla Venedik’te ödül aldý. Golino’nun oyunculuðu da týpký bu karmaþa gibi. Doðaçlama bir tarafý var sanki. Bu bilinçli bir tercih miydi?

Filmde hiçbir þey olaðan deðildi. Her þey öncesinde çizilip planlanmýþtý. Valeria’dan olabildiðince kýrýlgan olmasýný istedim böylelikle duygusal geçiþleri saðladým. Bir denge olmamasýna özen gösterdim. Zaten seyirciye vermek istediðim þey buydu. Aktörler ve aktrisler genelde canlandýrdýðý karakterde bir referans noktaya tutunmaya çalýþýr. Ben Valeria’ya bunu vermedim. Ortada kalarak ne yapacaðýný bilmez þekilde hareket etmesi daha güzel oldu. Valeria ile beraber bir sürü film yaptýk, bir sürü iþte beraber çalýþtýk.

Kurmaca film için para bulmak zor

- 1997’de Venedik’ten üç ödülle dönen Giro di lune traterra e mare filminizin ardýndan 18 yýl boyunca                kurmaca film çekmemiþsiniz. Neden?

Baðýmsýz olarak baktýðýmýzda para için bir yatýrýmcý bulmak çok zor oluyor. Para bulunamadýðý için bu tip projelerde sürekli askýya alýnma hali mevcut. Zaman geçiyor, sürekli olarak bir belgesel yapmak deðil, daha çok aslýnda parayla alakasý var. Bir yandan bu sinematografik dili anlatmakla da alakasý var. O nedenle bir belgesele yönelme söz konusu.

- 1997-2015 yýllarý arasýnda bu tarz yapýmlara imza attýnýz o halde?

Evet, önemli olan bizim için kullandýðýmýz sinematografik dil. Bu film, kitaplarýný kaybeden bir adamýn arayýþýný anlatýyor. Bizim için önemli olan bunu sinemaya uygun bir þekilde dillendirmek.

‘Sade’ce bir sergi

Seramik sanatçýsý Defne Küçük, Sade ismini verdiði sergisinde genellikle tabak formunu kullanarak yaptýðý iþlerini sergiliyor.

Paris doðumlu seramik sanatçýsý Defne Küçük abartýdan uzak, yalýn genellikle tabak formlu seramik çalýþmalarýnda, zaman zamanda sýr kullanarak eskitilmiþ yüzeyler ve toprak tonlarý elde etmiþ. Yaþam ve doðaya dair her þeyin yansýtýldýðý tabaklarýn yer aldýðý Sade adlý sergiyi Galeri Selvin 2’de, 31 Aralýk’a kadar görmek mümkün. “Ýzlenimlerim zamaný geldiðinde bir duvar tabaðýnda kendisini açýða vurur” diyen Küçük ile sergisini konuþtuk.

- Serginizin ismi neden Sade?

Abartýdan uzak, saðlam formlarý seviyorum... Ýþlerimde, genellikle mat ve eskitilmiþ yüzeyler aðýr basýyor, yer yer sýr kullanýyorum. Kavram-form dengesini kendimce en basit haliyle yansýttýðýmý düþündüðümden bu serginin adý Sade oldu.

- Çalýþmalarýnýzda belli dönemlerin, coðrafyalarýn ve mekanlarýn izlerini görüyoruz. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Anadolu, daha doðru bir tanýmlamayla Küçük Asya çok önemli bir tarihsel zenginliðe, kültürel mirasa sahip. Üniversitede arkeoloji ve sanat tarihi okudum. Buradan gelen bir etkileþim söz konusu. Bu coðrafyadan esinlenmemek benim için mümkün deðildi. Ve bu izlenimler, zaman içinde kendisini böyle dýþa vuruyor.

- Sergide Akdeniz’e özel eserleriniz var. Neden Akdeniz?

Akdeniz’i seviyorum. Hem deniz anlamýnda, hem de coðrafya baðlamýnda. Birçok kültürü barýndýran yapýsý var. Akdeniz bir mozaik.

- Tabaklarýnýzdaki minimalist çalýþmalarýn bir mesajý var mýdýr?

Tarzýmý, tam anlamýyla minimalist olarak tanýmlamak çok yerinde olmaz. Eklektik bir tarz diyebiliriz. Çalýþmalarýmda, kasýtlý olarak bir mesaj vermem. Kavram-biçim dengesini kurabilmek ve bunu kendimce en uygun haliyle yansýtabilmek yaratým sürecindeki en büyük kaygým. Sadece, izlenimlerimi somutlaþtýrýyorum. Gerisi, izleyiciye kalýyor. Elimden çýkmýþ bir iþle arasýnda bir bað kurduðu zaman ben de mutlu oluyorum.