Türkiye’de Meclis içi ve dýþý muhalefet ülkenin Ortadoðu sorunlarýnýn içine çekilmesine, hatta sorunlarýn çözümünde rol oynamasýna bile karþý. Kimi, samimi olarak Türkiye’nin bir savaþa sürüklenmesinden korkuyor.
Kimi üçüncü dünyacý reflekslerle hareket edip Amerika ile Türkiye’nin ayný safta yer almasýndan rahatsýz oluyor. Bazýlarý da Türkiye’nin baþarýlý olmasýný, dünya siyasetinde söz sahibi olmasýný istemiyor.
Sebepler muhtelif. Ama son gruptakilerin temel kaygýsý dýþ politika marifetiyle AK Parti’nin sivrilmesi, oy kazanmasý. Týpký bir zamanlar ekonominin dibe vurmasýný istedikleri gibi þimdi dýþ politikanýn renksizleþmesini, iktidarýnýn dýþ politika kazanýmlarýndan yararlanmamasýný arzu ediyorlar.
Bir de kendi sorunlarýnýn çözümü için Türkiye’nin güç kazanmasýndan hoþlanmayanlar, Türkiye ne kadar zayýf olursa ideallerine o kadar kolay ulaþabileceðini düþünenler var.
***
Ancak demokratik bir toplumda bunlarýn hepsi doðal. Herkes kendi çýkarýný düþünerek hareket edecek, iktidarlarsa bütün çýkar, beklenti ve sorunlarý yöneterek dýþ politika yapacak. Eskiden olduðu gibi tek ve mutlak bir “milli menfaat” yok. Üstelik de dünya son derece “akýþkan”.
Her an, her þeye hazýrlýklý olmak gerekiyor. Ülkeler çöküp, devrimler olabiliyor. AB bir kaç ülkenin müsrifliði yüzünden krize girebiliyor. Arap dünyasý kendini yakan bir sokak satýcýsý ile sarsýlabiliyor. Ýsrail ile çýkarlarýnýz bazen çatýþýp, bazen örtüþebiliyor. Irak ile ayný anda hem dost, hem düþman olabiliyorsunuz.
Kimi zaman Ýran ile ittifak yapmak, kimi zaman Irak üstündeki etkisini dengelemek zorunda kalabiliyorsunuz. Bugün ortak hareket ettiðiniz Körfez rejimlerinin akýbeti de meçhul. Hafta sonunda Mýsýr ile Suudi Arabistan iliþkileri kopma noktasýna geldi. Mýsýr’da yeni rejim yönetimi ele geçirince Riyad-Kahire iliþkileri ne olur þimdiden kestirmek çok zor.
Bu þartlar altýnda itidal tabii ki þart. Fazla atýlgan olmamak, bütün deðiþimi yönetebileceðini zannetmemek gerekiyor. Ama deðiþimin de gerisinde kalmamak zorundasýnýz. Kaldýðýnýz zaman siyaseten dýþlanmýþ, manevra alanýnýzý daraltmýþ oluyorsunuz.
Türkiye tarihi boyunca bu hatayý sýk sýk yaptý. Pek çok soruna seyirci kaldý, sonra sorunlar kendine taþýndý. Ama itidalli olarak pek çok sorunun dýþýnda kalmayý da becerdi. Mesela Ýkinci Dünya Savaþý’nýn dýþýnda kalabilmek baþlý baþýna bir beceriydi, Ýnönü -bütün günahlarý bir yana- kabul edelim ki bu beceriyi gösterdi.
Bütün mesele geçmiþin her iki tür tecrübesinden ders çýkartmakta ve siyaseti duvara toslamadan yönetmekte. Kendi sorunlarýmýzýn olmasý baþkalarýnýn sorunlarýna sahip çýkmayacaðýmýz anlamýna da gelmez. Türkiye, dünya siyasetinden söz sahibi olmak istiyorsa, bölgesindeki sorunlara sahip çýkmalý.
***
Eðer Ankara bazýlarýnýn istediði gibi Suriye’de Baas rejiminin arkasýnda dursaydý, Mýsýr’da deðiþimi deðil statükoyu savunsaydý þimdi çoktan denklem dýþý kalmýþtý. Suriye’de zarar etti, ekonomik çýkarlarýný sekteye uðrattý, ama 1991’de Irak’ta olduðu gibi muhalefetin baþka yerlerde ve kendine karþý örgütlenmesine neden olmadý.
Evet, Arap dünyasýnda yaþanan deðiþimin Türkiye’nin çýkarýna olup olmadýðý tartýþýlabilir. Fakat Türkiye’nin deðiþime seyirci kalmasý Türkiye’nin çýkarýna deðildir. Türkiye elinden geldiðince deðiþimi kendi çýkarlarýna uygun bir þekilde yönetmek durumundadýr.
Yönetip yönetemeyeceðini doðal olarak zaman gösterecektir. Dünyanýn en güçlü ülkeleri dahi her istediklerini yaptýramazken Türkiye’nin her istediðinin olabileceðini düþünmek ve iktidarý ona göre yargýlamak haksýzlýktýr. Önemli olan seyirci kalmamak, deðiþimi yönetmeye çalýþmak, akýntýya karþý kürek çekmemektir.
Meclis içi ve dýþý muhalefetin hiç olmazsa samimi olanlarýnýn bu gerçekleri dikkate alarak eleþtirmelerinde, iktidara itidal kadar strateji de önermelerinde büyük yarar var. Türkiye yapýcý eleþtiri yokluðunun acýsýný çok çekti. Kaldý ki bu tür muhalefet, muhalefet partilerinin de iþine yaramadý...