Ankara Suriye politikasýný hafif tertip deðiþtiriyor gibi; öyle yapýyorsa, iyi yapýyor...
Suriye’ye dönük politikamýzýn ilkeli olduðundan hiç kuþku duymadým; ancak politika belirlenirken üzerine oyun planý kurulan varsayýmlarýn doðruluðuna da inanamadým. Suriye’yi Beþþar Esad’ýn tek baþýna yönettiði doðru deðildi; Esad’ýn arkasýndaki parti gücünün hafife alýnmasý da... Ülkeyi 40 yýldýr yöneten Baas Partisi’nin özünde bir azýnlýða dayansa bile uzun yýllar içerisinde toplumun her kesitiyle ittifak iliþkileri kurduðunu biliyordum. “Dokunsan, devrilecek” deðerlendirmesi bu sebepten yanlýþtý.
Türkiye bir bütün olarak Batý’nýn ve çevre ülkelerin herbirinin Suriye politikalarýna da fazla güven duyuyordu. Libya’da gerçekleþtirilene benzer bir ortak operasyon yapýlabileceði ve Esad-sonrasýnda sandýktan çýkan iradenin iktidarýna izin verileceði beklentisi Ankara’ya hakimdi.
Oysa Batý’nýn farklý hesaplarý var; çevredeki ülkeler de Türkiye gibi ilkeli davranmak niyetinde deðil... Sonuçta, Suriye konusunda istediði ve gerçekleþmesi için çaba gösterdiði türden bir geliþmeyi saðlayamadý Türkiye...
Bazýlarý bunu kiþilere veya karar-alma konumundakilerin ideolojisine baðlama kolaylýðýnda; oysa dýþ politika hemen her ülkeyi hayal kýrýklýðýna uðratabilen riskli bir alandýr. Özellikle de iddialý ülkeleri... Ýddiasýz olduðunuzda veya etrafa kulaklarýnýzý týkadýðýnýzda hiçbir risk almazsýnýz, ancak o durumda da dýþ politikasýzlýk sizi gelip vurur...
Çok örnek bulunabilir bu tespite diplomasi alanýndan...
Ankara kendisi için koyduðu ‘100 bin mülteci’ kritik eþiðinin aþýlmasýyla birlikte Suriye politikasýnda yenilenmeye gitmiþe benziyor. Baþbakan Tayyip Erdoðan’ýn duruma ‘üç ayaklý’ müzakerelerle müdahale etme ve bu arada ‘bayram ateþkesi’ ile kaný bir süreliðine durdurma teklifi atýlan önemli bir adým.
Suriye’de süregiden iç-savaþ biteceðe, savaþan taraflarý destekleyenler de tavýrlarýný deðiþtireceðe benzemiyor. Bunun anlamý akan kanýn durdurulamamasýdýr. Baþka her þey bir yana, iki tarafýn kullandýðý silâh ve teçhizatýn ‘Batý’ kaynaklý oluþu, bu durumun en fazla kimin iþine yaradýðýný hatýrlatýyor.
Peki ne yapýlmalý?
Galibi ve maðlubu bilinen savaþlar sonrasýnda taraflarýn ‘barýþ müzakeresi’ için masaya oturmasý âdettendir. Bazen bu amaçla ‘barýþ konferansý’ düzenlediði de olur. Taraflarý sýnýr ötesinde bulunan bir ‘iç-savaþ’ için en akýllýca iþ, bu süreci tersine döndürmektir. Yani, henüz çatýþmalar devam ederken, taraflarý masa baþýnda toplamak...
Kýsa süre önce burada seslendirdiðim teklif...
Tayyip Erdoðan’ýn Ýran Cumhurbaþkaný Mahmut Ahmedinejad’a teklif edip Bakü’den dönüþ yolunda gazetecilere açýkladýðý plan, kapsamlý düþünülmüþ, kolay uygulanabilecek hale sokulmuþ bir tür ‘barýþ konferansý’: Bir tarafta Türkiye-Mýsýr-Ýran, diðer tarafta Türkiye-Rusya-Ýran ve üçüncüsünde de Türkiye-Suudi Arabistan-Mýsýr’ýn ayrý ayrý çalýþtýðý ‘üç ayaklý’ müzakerelerle çözüm arayýþý...
Aslýna bakýlýrsa, hepsiyle ayrý ayrý yakýn iliþkisi bulunan tek ülke Türkiye, birbiriyle yanyana gelmek istemeyecekleri ikna ederek, bütün ülkeleri ayný masa etrafýnda da buluþturabilir... Neden olmasýn?
Esas zorluk bu ilk adýmdan sonra; ama olsun, iyi baþlayan, bakarsýnýz iyi de gider...