İyi Diyanet kötü Diyanet

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Sayın Mehmet Görmez’in İzmir’de din görevlileriyle yaptığı bir toplantıda sarfettiği iddia edilen “İzmir dindarlığının irfan geleneğine ihtiyacı var” sözü büyük tartışmalara neden oldu.

Bu iddia üzerine de Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) resmi internet sitesine (www.diyanet.gov.tr) aşağıdaki açıklamayı koydu: “Sayın Başkan Mehmet GörmezBaşkanlık hizmetlerinin sürdürülmesinde genellikle İzmir’in ihmal edildiğine işaret etmiş, bu hususta duyduğu mahcubiyeti dile getirmiştir. Aynı çerçevede İslâm kültür geleneğinin en önemli kavramları arasında yer alan “irfan” kavramına da atıfta bulunarak, İzmir gibi çok kültürlü, çok boyutlu ilgi, bilgi ve duyarlılık eksenlerine sahip müstesna bir şehirde bu çeşitliliği kuşatacak yegâne dilin irfani bir perspektif olacağını vurgulamıştır.”

Sayın Mehmet Görmez’in din görevlilerine yaptığı konuşmayı dinlemedim, meselenin gerçeğinin ne olduğunu bilemem ama uzaktan izlediğim kadarıyla Sayın Mehmet Görmez’in son derece birikimli, ağzından çıkanı kulağının çok iyi duyacağı izlenimini veren, belirli inanç ya da inanç dünyası dışında yaşamayı tercih eden bireyler gruplarını rahatsız edecek sözler söylemekten imtina edecek bir Diyanet İşleri Başkanı (DİB) olduğuna kuşku yok.

Ancak, ortada, Anayasa’da, yasalarda, uygulamalarda Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez’in kişisel niteliklerinin, birikiminin ötesinde, dolayısıyla da Sayın Görmez’den bağımsız sorunlar olduğunu da görmemiz şart.

Yazımın başlığını “İyi Diyanet, kötü Diyanet” biçiminde seçmiş olmamın nedenleri var; unutmayalım, hafızalarımız daha çok taze, 28 Şubat günlerinde Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye’nin gerçek muhafazakar çevrelerini, inanç sahibi kişi ve kesimleri çok rahatsız edebilecek faaliyetlerin içinde bulunabildi; bir Başbakan Yardımcısı’na doğrudan bağlı, Genelkurmay Başkanlığı ile 3 Mart 1924’de aynı kanunla kurulmuş, tek parti modelinin iki en önemli ayağından biri olan bir kurumdan da 28 Şubat günlerinde farklı bir tavır beklemek muhtemelen haksızlık olurdu.

28 Şubat günlerinin Diyanet İşleri Başkanlığı, muhtemelen, bugün Sayın Başkan’ın sarfettiği iddia edilen sözlere büyük tepki gösteren İzmirliler için iyi bir Diyanet İşleri Başkanlığı idi; Cuma hutbelerinin merkezden, büyük ihtimalle de asker kontrollü, güdümlü bir biçimde camilere fakslanmasına aynı izmirlilerin itiraz ettiğini hiç hatırlamıyorum.

Ruhunu askere kiralamamış geniş muhafazakar kesimler için ise aynı Diyanet İşleri Başkanlığı kötü bir Diyanet İşleri Başkanlığı idi, devlet kavramına olan saygılarından bu itirazlarını yüksek sesle dile getirmediler ama kurumun o günlerdeki yapısından çok rahatsız olduklarına kuşku yok.

Sonra, devir değişti, asker artık Cuma hutbelerini dikte ettiremiyor, kurumun başında da Sayın Görmez gibi işini gerçekten iyi yapmaya gayret eden bir Başkan var.

Bugün, 28 Şubat günlerinde uygulamalara itiraz etmeyen İzmirliler Diyanet’ten çok şikayetçiler, sarfedildiği iddia edilen sözlere çok öfkeliler, faturayı da hem Başkan’a, hem de siyasi iktidara çıkarıyorlar; 28 Şubat’ın ses çıkarılmayan, iyi Diyanet’i, bugün kötü Diyanet.

28 Şubat günlerinin mutsuz muhafazakarları ise o günlerde kötü gördükleri Diyanet’ten bugün memnunlar, kurumun kuruluş felsefesi ile artık pek ilgilenmiyorlar, kendi inaçlarını denetlemek için kurulmuş olduğunu çok iyi bildikleri bu kurumun bugünkü işlevinin kuruluş felsefesinden koptuğunu, Diyanet’in yapısal dönüşüme uğradığını söyleyecek kadar da iyi niyetliler.  

 

Kimse, ne İzmirliler, ne muhafazakarlar, on beş sene içinde farklı bir çizgiye gelen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın statüsünü, anayasal yapısını, en önemlisi Siyasal Partiler Kanunu 89. Maddeyi tartışmak istemiyor, kurumun kendilerine yakın bir çizgiye gelmesini talep ediyorlar ve konjonktürel olarak memnuniyet ya da itirazlarını dile getiriyorlar; tıpkı YÖK gibi.

Oysa, yeni ve sivil bir anayasa yapım sürecinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın statüsünün, ağırlıklı olarak da FİNANSMAN BİÇİMİNİN başkanlarının kimliklerinden bağımsız olarak tartışılması demokratik bir hukuk devletinin geleceği için kanımca yaşamsal.