Saçma. Komik. Oldukça da sevimli... Bu sýfatlar çaðrýþýmla gelen bir þeye ait. Çaðrýþým, bende çok etkili. Anlatayým.
Obama’nýn seçilmesini istiyorduk. Ve seçildi. Takýmý galip gelmiþ taraftar gibi, bir ‘iyi oldu’ hissiyatý içinde güne baþladýk.
Obama seçilmeseydi nasýl bir halde olurduk? Bu soru bana, bir güftenin dizesi kýlýðýnda yaklaþtý. “Obama seçilmeseydi ne olurdu halimiz?”
Aslýnda hiçbir þey olmazdý. En azýndan bu günlerde olmazdý. Ýçimizde, günümüzü fazla etkilemeyen hafif bir cansýkýntýsý olurdu, o kadar. Sonra geçer giderdi.
Komik, saçma ve sevimli dediðim, baþka bir þey. Bizim oralarda, bir yerel sanatçýnýn uydurduðu bir türkü. Þöyle diyor:
“Kururluyuz hebimuz, Trabzon baþkendimuz/Orali olmasayduk, ne oludu halimuz?”
Bu çaðrýþým var ya, acayip bir þey. Bakýn, bu türküden taa nereye gittim:
Ya bu türküyü bir Kürt söyleseydi? “Gururluyuz hepimiz, Diyarbakýr baþkentimiz, orali olmasaydýk, ne olurdu halimiz?”
Ýki ‘türkü’nün görünüþü birbirine çok benziyor, ama nasýl baktýðýnýza göre deðiþir. Trabzonlu’nun söylediði sempatik, Diyarbakýrlý’nýn söylediði politik vs...
Nereden geldik buralara? Obama’yla baþlamýþtýk, Diyarbakýr’a vasýl olduk.
‘Obama’nýn seçilmesi iyi oldu’ diye bir hissiyat var içimizde. Çoðumuzda var.
Bu hissiyatý gerekçelendirmek mümkün.
Þöyle diyebiliriz mesela: Alýþtýk Obama’ya.
Bush, hepimizi soðutmuþtu Amerika’dan. Asýk bir surat. Antipatik.
Bizimle savaþmak istiyor. Önemli deðil, Türkiye’yle savaþýp savaþmamasý. Amerika’dan bakýldýðýnda ‘biz’ sayýlacak bir olguyla savaþmak istiyor. Sevimsiz.
Obama da sürdürdü o savaþlarý. Afganistan, Irak, devam etti. Ve savaþ sürerken Nobel Barýþ ödülünü verdiler ona.
O gün, Washington’daydýk. Savaþtýðý halde barýþ ödülü almasýnýn altýný o da çizdi, Barýþ ödülü açýklandýðý zaman yaptýðý konuþmada.
Ama Bush kadar istekli deðildi savaþ konusunda, önünde bulmuþtu savaþý ve bitmesini istiyordu. Ya da biz Obama’nýn öyle istediðini düþünüyorduk.
Bizi Amerika’ya koysalar ne oluruz?
Azýnlýk... Göçmen... Müslüman... Bir ihtimal yoksul.
Bu sýfatlara, ‘koyu-beyaz Amerikalý’ bir adamdan daha yakýn Obama.
Romney, yabancý. Sürekli, senin yabancý olduðunu fikredecek bir yabancý. Belki bundandýr Obama’yý daha yakýn bulmamýz.
Baþka sebepler de olabilir. Ýþte Ýsrail.
Evet, Amerikan baþkanlarýnýn Ortadoðu’daki önceliði daima Ýsrail’dir. Obama dahil.
Ama Romney’in Ýsrail sevgisi, Obama’nýn ‘görev duygusu’nun çok fevkindedir.
Bir tane daha... Düþünün, Romney seçilsin ve Ankara’ya Edelman gibi, sömürge valisi kafalý bir tip gelsin. Ne kadar cansýkýcý. Öyle birine katlanmamak için bile, Obama daha iyi bir seçenek.
Obama, gülümseyebilen bir adam. Romney’inki gibi ‘görev icabý’ deðil gülümsemesi.
Bu nerden çýktý þimdi? Nerden biliyorsun Romney’in vazife icabý güldüðünü?
Cevap: Bana öyle geliyor. Elbette adamýn içinden gelerek güldüðü durumlar da vardýr.
Bir þey daha var, hayli anlamlý ve pragmatik bile sayýlacak bir þey.
Baþbakan Erdoðan’la Obama’nýn arasý gayet iyi. Eh, kendi ülkemin baþbakanýyla arasý iyi olan bir ABD baþkaný, mantýklý bir tercih sebebidir.
(Tercih sebebiymiþ, sanki bana sordular da!)
Tuhaf. Þimdi de futbol çaðrýþýmlarý.
Ben futbol seyretmeyi severim. Ama, seyretmek için sahadaki takýmlardan birini tutmam lazým. Bazen, bir takýmda, bir zenci (veya müslüman veya Balkanlý veya Türk veya yerine göre ‘hispanik’) bir futbolcunun bulunmasý bile, bir maçlýðýna o takýmý tutma gerekçesi olabiliyor.
Böyle sebeplerden sadece bir tanesi var Romney’de. Adam, Mormon. Yani standart Amerikalý deðil.
Ama Mormon, Amerika’nýn içinde sempatik geliyor. Yani, iki Amerikan takýmý oynarken, içinde Mormon oyuncu olan takýmý tutmak ilginç olabilir. Siyasetteyse, daha fanatik, daha koyu (koyu-beyaz) bir çaðrýþýmý var. (Bu koyu-beyazýn patenti Ýsmet Özel’e aittir. Bkz. Propaganda.)
Hasýlý, ille bir tarafý tutmamýz gerekirse, Obama’yý tutmak için gerekçelerimiz daha fazla.
Bir tarafý tutmamýz gerekmez de diyebilirsiniz. Doðrudur. Ama þunu unutmayalým:
Maçý seyrediyorsanýz, mutlaka tutarsýnýz bir tarafý. Tutmuyorsanýz, demek ki seyretmiyorsunuz. Benim aklým öyle eriyor!