M. Yalçýn Yýlmaz
M. Yalçýn Yýlmaz
Tüm Yazýlarý

Ýyiliði aþýlayan Türkler

Türkiye Covid-19 salgýn dönemini en az hasarla atlatan ülkelerden biri oldu. Saðlýk sistemindeki kamu gücü, etkisini gösterdi. Çok eleþtirilen Þehir Hastaneleri hýzlýca inþa edilen yeni hastanelerle birlikte saðlýk sisteminin imdadýna yetiþti. Ýstatistiklere de bakabilirsiniz; ancak dünya televizyonlarýný seyrettiðinizde Ýtalya'nýn, Ýspanya'nýn, ABD'nin periþan hali hafýzalarýmýzdan hiç gitmedi.

Dünyada aþý çalýþmasýna kaynak saðlayabilen ülke sayýsý yalnýzca 19. Türkiye aþý konusundaki kararlýlýðýný salgýnýn en baþýndan itibaren gösterdi. Hýzlý karar vererek aþý konusunda çalýþacak bilim insanlarýna ve kurumlara görev verdi. Salgýn esnasýnda dünyadaki yaygýn aþýlar yurttaþlarýn tercihine sunuldu ayný zamanda aþý üretimi için bütçe ayrýldý.

Türkiye'de aþý konusundaki kararlýlýðýn 18. yüzyýlýn baþlarýna kadar giden uzun bir geçmiþi var. Zamanýnda Ýngiltere'nin Ýstanbul Büyükelçisinin eþi Lady Mary Montagu yazdýðý mektupta Osmanlý Ýmparatorluðu'nda çiçek hastalýðýna karþý variolasyon tekniði kullanýldýðýndan bahseder. Variolasyon yöntemi, çiçek hastalýðýný hafif atlatanlarýn yara kabuklarýnýn kurutularak hastalara verilmesi. Bu "aþý denilen þey" aþý yapýmýna yönelik en eski belge. Kaldý ki 1885'e gelindiðinde çiçek aþýsý uygulamasý için dünyada ilk olarak Osmanlý'da kanun çýkarýlýr.

19. yüzyýlýn sonuna gelindiðinde ise Osmanlý topraklarýnda doðunun ilk, dünyanýn ise üçüncü kuduz tedavi merkezi açýlýr. Merkezin kuruluþ temelinde Pasteur'ün aþý çalýþmalarýný sürdürebilmek için dönemin devlet baþkanlarýna yaptýðý talep yatar. II. Abdülhamit'in öngörülü yaklaþýmýyla Pasteur'e yüklü bir para gönderilirken karþýlýðýnda üç Osmanlý doktorunu yetiþtirmesi istenilir. Bu kiþilerden biri olan Askeri Týp Mektebi'nden Alexandre Zoeros Paþa ise merkezin kurucusu olur. Bu merkez ilerleyen yýllarda difteri serumunun, tifo, kolera, dizanteri ve veba aþýlarýnýn hazýrlanýp uygulanmasýna öncü olur; aþý üretimine geçilir.

Kurtuluþ Savaþý'nýn zor günlerinde bile aþýlar üretilmeye devam eder. Eskiþehir, Kýrþehir, Afyon, Erzurum ve daha nice þehir aþý ve serum üretilen laboratuvarlarýn merkezi haline gelir. Cumhuriyet Dönemi ise aþý üretimi için bir milat oluþturur. 1928'de Hýfzýssýhha Enstitüsü'nün kurulmasýyla aþý üretimi merkezileþir. 1940'larda aþýlar seri üretimle üretilir.

Aþýlamaya yönelik yapýlan tüm bu giriþimlerin sonucunda ülke genelinde tifo, çiçek, verem, kuduz ve diðer pek çok hastalýk bir tehdit olmaktan çýkar. Bununla beraber bir süre sonra aþý üretimine son verilir. Osmanlý'dan itibaren devlet eliyle ücretsiz olarak gerçekleþen aþý uygulamasý için satýn alma yoluna gidilmeye baþlanýr.

Aþý üretimine yeniden ilgi duyulmasý için ise 2010'lu yýllarý beklemek gerekecektir. Covid-19 salgýný ise aþý üretiminin önemini tekrar gündeme getirdi. Neticede de Turkovac üretildi.

Yerli aþýmýz hayýrlý olsun. Saðlýk Bakanlýðý tarafýndan acil kullaným onayý alýnan Turkovac'ýn üretimine baþlanýyor. Ayrýca dünyanýn en büyük aþý AR-GE ve üretim merkezi de Ankara'da inþa ediliyor.

Türkiye'nin salgýn döneminde maske, tulum, eldiven, ilaç yolladýðý ülkeler bu iyi niyet diplomasisinden çok memnun kaldýlar. Türk aþýsý Turkovac da Türkiye'nin dostu ülkelere yollanacak. Afrika, Güney Amerika, Balkanlar, Türkistan gibi bölgeler ilk akla gelenler.

Kuþkusuz aþý diplomasisini yumuþak güç politikasý çerçevesinde açýklamak yanýltýcý olacaktýr.

Türkiye'nin tarihsel misyonu mazlum milletlere el uzatmak ve gönül coðrafyasýna yardým etmek. Turkovac'ýn üretimi ve karþýlýksýz daðýtýmý ise bu tarihsel misyonun yüklediði bir vazife. Ne mutlu iyiliði aþýlayan bu millete.