İzmir’in endişeleri

Ege, Türkiye genelinde sürece en az destek veren bölge olarak görülüyor. Destekleyenlerin oranı yüzde 43, hayır diyenlerin oranı yüzde 49. Buna bir de, bunca yıl içinde oluşmuş, son yıllarda iyice pekişmiş algıları, önyargıları ekleyin.

Böyle biliyorduk ve doğrusu biraz da bununla karşılaşacağımızı sanıyorduk.

Lakin Akiller Heyeti olarak Ege’nin incisi İzmir’e intikal edip de çeşitli organizasyonlarla ya da tesadüfe dayalı olarak değişik ortamlarda İzmirlilerle bir araya geldikçe gördük ki, hiç de öyle değil. Sürece destek muhtemelen yüzde 50’nin üzerinde. Hayır diyenlerin tavrı da asla öyle aşılmaz bir dikenli duvar değil.

Bir kere akan kanın durması yönünde tartışmasız bir fikir-duygu birliği var. Kimse, bir başkasının çocuğunun canı üzerinden kırmızı çizgi savunusuna girmiyor. Ama endişeleri, soruları var İzmirlilerin. Bunu da gayet net şekilde ortaya koyuyorlar. Duygularını, tutumlarını ifade ederken seçtikleri kelimelerden, cümlelerinin terkibinden anlıyorsunuz ki toptan reddiyecilik değil bu. Anlamaya çalışıyor ve flu alanlar netleşmediği ya da anlamayı güçleştiren kimi boşluklara, süreci fantastik bir korku filmine çevirmeye çalışan reddiyecilerin hezeyanları kaçtığı için endişeleniyorlar.

Kan çukurundan çıkmak için

Eksik demokrasiden ve yanlış politikalardan kaynaklanan bir soruna yönelik olarak devletin on yıllar boyunca bütün ideolojik aygıtlarıyla yürüttüğü inkâr ve asimilasyon politikalarının, birikmiş sorunların, derin travmaların ve terör örgütünün ürettiği şiddetin velhasıl kan irin ve gözyaşının yoğurduğu bir büyük kitle var karşımızda, bütün bir ülke genelinde.

Ama yeni sürece intibakın her bölgede aynı olması beklenemez. Yürüdüğümüz zeminin gül bahçesi olmadığının herkes gibi İzmir de farkında. Ve Türkiye’nin önce, evlatlarını yutan bu kan çukurundan çıkmak zorunda olduğunun da farkında.

Buradaki gereklilik, sürece destek vermez görünenlerce de paylaşılıyor. Ki sırf bu bile, süreci yürüten ve aynı hareket noktasından yola çıkanları güçlendirecektir. Yürünmesi zor ama zorunlu olan yolda mesafe kat ederken endişeleri mümkün olduğunca gidermek, anlamak için dinlemek ve açıklıkla anlatmak, süreci yürütenleri taşlayanların değil, sorunu çözmek için elini taşın altına koyanların sayısını artıracaktır.

Görüştüğümüz insan sayısının yüzdesi üzerinden şu rahatlıkla söylenebilir: İzmirlilerin kahir ekseriyeti devletin İmralı ile silah bıraktırma hedefiyle yaptığı görüşmelere karşı değil. Yani, görüşmelere zinhar karşı olan muhalefet parti liderlerinin ve sözcülerinin aksine, devletin, dünyadaki diğer örneklerde olduğu gibi etnik temelli terör örgütüne silah bıraktırırken örgüt lideriyle görüşmek zorunda olduğunu biliyor, kabul ediyor İzmirliler. Bu durum da, bölgeyi doğal oy deposu olarak gören siyasi partilerin aslında tabanıyla arasında bir yarık oluştuğunu gösteriyor.

Yenildik mi yani?

İzmir’in endişelerini tahmin ediyorsunuzdur ama ben birkaç başlıkta toplayayım: 1) Ulus devletin, laik devletin sonu mu geldi? 2) Türk kimliği anayasadan silinecek mi? 3) Biz PKK’ya yenildik mi? 4) Terör örgütü silahlarını bırakmayı ne karşılığında kabul ediyor, biz ne verdik?

Sorular bunlar. Ortak duygunun özet ifadesi de şu: “Yenilmişlik duygusunu tatmak istemiyoruz”.

O yüzden İzmirliler özelinde bütün endişelilere evvela yürütülen sürecin bir devlet politikası olduğu, sürecin MGK’da ince ince değerlendirildiği anlatılmalı. Sonrasında sorular cevaplanmalı elbette ama buradaki temel barikat tamamen ve gerçek anlamda duygusal aslında. Tepkisellik siyasi iktidara güvensizlik temelinde şekilleniyor zannedilse de, tam olarak öyle değil. Oy verilen muhalefet partilerinin politikasız söylemlerinin buradaki karşılığı üfleseniz dağılacak türden o yüzden. Buna dikkat edildiği ölçüde, siyasi tercihlerini değiştirmeden de kanın durması ve huzurun tesisi için gerekli desteği verecektir Ege.