Bu, gazeteye yetiþtirmek üzere alelacele yazýlmýþ yazý Ýzzet Yasar’ý ne kadar anlatabilir?
Dün gece, Seçkin Yasar, oðlum Hakan Mehmet’i aramýþ...
Telefona ben çýktým. “Ýzzet’i kaybettik” dedi.
Ýnsan, ölüm haberi karþýsýnda ne hisseder?
Ýçimden bir þeyler kýrýldý.
Nafile teselli cümleleri ve Seçkin Haným’la neredeyse saatler süren telefon konuþmasýndan sonra üzüntülü, huzursuz ve tanýmlanamaz bir boþluk duygusuyla sabahý ettiðimi hatýrlýyorum.
Ýzzet Yasar, ilkgençlik çaðýmýn yazarlarýndandý. Bilinen bir þairdi ama ben öykücülüðünü daha çok severdim... Bunu, karþýlaþtýðýmýzda anlatmýþtým. Önemsediðini görünce de mutlu olmuþtum.
Ýlk öykü kitabý “Dönüþü Olmayan Hikayeler”i (kitap o yýl Sabahattin Ali Öykü Ödülü’nü almýþtý), 1981 yýlýnda, 12 Eylül’ün ufuneti içinde okumuþtum.
Ýtiraf edeyim; bizim kuþaðýn (en azýndan öyküyle uðraþan arkadaþ çevremizin) beslendiði, “Bakýn, böyle de olabilir... Meselelere böyle de bakýlabilir” dedirten ve edebiyatta pek rastlanmayan bir yordamý, “ironi”yi yazýya yerleþtirmiþ/yazýnýn mütemmim cüzü kýlmýþ bir öykü yazarýydý... Hâlâ, fýrsat buldukça, döner, “Kapital” öyküsünü okurum... Yalnýz (yalnýzlýðýný seven), içine kapalý, sosyal ortamlarda pek görülmeyen, “kanon”la ve edebiyat muhitleriyle mesafesini korumuþ, buna raðmen yazdýklarýný önemli kýlabilmiþ ve deðeri reddedilemeyecek bir yazar...
Oðuz Atay, baþ edilemeyecek ulusal meseleleri “ironi”yle aþmýþtý.
Biraz ironi, çokça sinisizm...
Daha çok baðýran bir ironi...
Bu alanda hakký teslim edilmeyen ama bu yönüyle de bir gün fark edilebileceðini düþündüðüm Ýzzet Yasar’da ironi, yazýnýn görünmeyen bir unsuru... Bunu, þu dar vakitte somutlayamam. Hikâyelerine (“Dönüþü Olmayan Hikayeler” ve daha çok grotesk bir dünyayý resmettiði “Özel Sektör Ýmamý”na) bakýlabilir. Ayný zamanda edebiyatýn mazmunlarý ve þablonlarýyla dalga geçen, kendisini mazmunlaþtýrmýþ edebiyat yapma çabasýnýn arkasýndaki gülünç durumlarý gösteren ve “kanon”un gerçek yüzünü ortaya çýkaran müstesna öyküler... “Kültleþmiþ” ve ayný zamanda putlaþtýrýlmýþ Sait Faik, Nazým Hikmet ve Yaþar Kemal’e bir de Ýzzet Yasar’ýn prizmasýndan bakýlabilse... Orada çok þey görülecektir.
Ýzzet abiyi de anlatmalýyým...
Ne yazýk ki, çok geç tanýþabildik.
Kötü bir hastalýkla mücadele ediyordu.
Gülenay Börekçi, Selahattin Yusuf ve oðlum Hakan Mehmet’le birlikte ziyaretine gitmiþtik. Hastalýðýný kabullenmiþti ve hazýrlýklýydý. Durumunu gülerek ve bir “olgunluk”tan bakarak anlatýyordu. Mütevekkil duruþundan çok etkilendiðimi(zi) itiraf etmeliyim.
Münzevi ve içine kapalýydý ama sosyal medyada çok etkindi.
Politik bir kiþilik deðildi. Politikadan çok da hazzettiðini düþünmüyorum. Ama zekâsý, ilginç çýkýþlarý ve “hah” dedirten paylaþýmlarýyla kýsa sürede, zorlu politik meseleleri anlamamýzý kolaylaþtýran bir tavrýn (bir asabiyyetin) sahibi oldu. Çok düþman kazandý. Mahallesinden, çevresinden ve “kanon”dan dýþlandý. Bunlarý da tebessümle (bazýlarýna ait olduklarý yeri hatýrlatarak ve utandýrarak) karþýladý.
Ýki büyük suçu vardý. Bir, Erdoðan’a hakkýný teslim etmek ve Gezi çapulunun (ve devamýndaki FETÖ giriþimlerinin) ipliðini pazara çýkarmak... Ýki, arada sýrada sosyal medya hesabýndan Ahmet Kekeç’in yazýlarýný paylaþmak... Ýkincisi, ona hep “küfür” olarak döndü. Ki aralarýnda, memleketimizin önemli þair ve yazarlarý bulunuyordu. (Ýzzet abiyi kaybettiðimize göre, huzura ermiþlerdir. Özellikle, “Akif” ön isimli ünlü þair!)
Ýzzet Yasar’ý kaybettik, evet.
Bekliyorduk ama bu kadar erken olabileceðini düþünmemiþtik.
Baþýmýz saðolsun. Allah yakýnlarýna (deðerli Seçkin ablaya) sabýrlar versin!