Japonya programý ardýndan

Yunus Emre Enstitüsü, Tokyo Yunus Emre Kültür Merkezi’nin Türk sinemasý etkinliði çerçevesinde, 19 Aralýk’ta “100. Yýlýnda Türk Sinemasý” paneli gerçekleþtirildi ve ardýndan Uzak Ýhtimal filmi gösterildi. United Cinema’da düzenlenen panele Mahmut Fazýl Coþkun, Ali Murat Güven, ben, Prof. Kenji Ishizaka ve Uluslararasý Tokyo Film Festivali program direktörü Yatabe Yoshi katýldý. 250 civarýnda dinleyicinin katýldýðý oturumda Türk sinemasýnýn tarihi seyri, bazý ayrýntý bilgileri, yönetmen görüþü ve genelde kimlik sorunu ele alýndý. Sinema tartýþýlýrken, sosyolojik ve psikolojik tesir alanlarýna da girilerek aslýnda bir anlamda beþeri bilimlerin de mevzuya iliþkin çerçevesi çizilmiþ oldu. Yunus Emre Kültür Merkezi müdürü Telat Aydýn’ýn canýgönülden gayretleriyle yürüyen merkez çalýþmalarý, yine Ito (Ali) bey, Melek ve Nonaka hanýmlarýn gönülden çabalarýyla Japonlarýn büyük sevgisini kazanarak devam ediyor.

***

Bir ada ülkesi olarak kendine has gelenekleriyle belli bir hayat tarzý sürdüren Japonlarýn ilk göze çarpan özellikleri, son derece saygýlý insan olmalarý. Güleryüzle birbirlerine saygý iliþkisi içinde yaklaþan bu insanlar, yabancýlara da dýþlamadan samimi bir þekilde davranýyorlar. Son derece temiz sokaklara sahip olan Tokyo, üst yol ve yerüstü ve yeraltý metro hatlarýyla da trafiði oldukça yaþanýlýr kýlmýþ. Mezarlýklarýn bizde olduðu gibi þehrin içinde deðiþik yerlerde konumlandýðý ve þehir yerleþimiyle organik bir bað içinde olduðu bu kalabalýk þehirde, teknolojik olarak insanlarýn hayatýný kolaylaþtýran önlemler de alýnmaya çalýþýlmýþ. Bu denli insani bir tavýr içinde olan insanlar, ne var ki teknolojik manada geliþmiþ toplumun kaçýnýlmaz travmalarýný da yaþýyorlar. Birçok gökdelenin yer aldýðý bölgelerde, etraflarýnda mini kafelerle gökdelenler arasýnda sokaklar adeta bir labirenti andýrýyor. O yüksek binalarda adeta bir otomat gibi durmadan çalýþan insanlar, öðle aralarýnda bu kafelerde nefes almaya çalýþýyor, ama bu labirental özellikleri dolayýsýyla aslýnda oldukça klastrofobik bir atmosferde kalýyorlar. Refahýn ironik bir biçimde ruhsuzlaþtýrýcý ve tüketim kölesi kýlýcý sonuçlarýný isteristemez yaþýyorlar. 

Elektronik eþyanýn, özelde de bilgisayar, tablet, cep telefonu ve benzeri ekipmanýn baðýmlýsý haline gelen insanlar, bunlarýn teþhir edildiði mekanlarý dolduruyorlar ve örneðin, bir çýlgýnlýk halinde anime ürünleri sunulan iþyerlerinden kendilerini alamýyorlar. Animasyon veya animenin nerdeyse gerçek hayat normlarýný ikame ettiði bir ortamda, insanlar doðallýklarýný ve fýtriliklerini nasýl koruyacaklar ve idame ettirecekler? Sanal olanýn insanlýk tarihinin hiçbir döneminde olmadýðý kadar gerçek olanla yer deðiþtirmeye baþladýðý günümüz dünyasýnda bir yön bulmaya çalýþan gençler nasýl bir gelecek inþa etme yöneliminde olacaklar? Bir felsefi inanýþa dönüþmüþ olan bu coðrafya inançlarý burada yaþayan insanlarýn iç dünyasýný nasýl dolduracak, nasýl bir manevi geliþim çizme eylemi içinde bulunacaklardýr? Bu coðrafyadaki insanlarýn ruhlarýný çizmeye yöneldikleri kimi yerlerde büyük ebatta tasvir edilen anime kahramanlarý ne denli çare olabileceklerdir? Fantastik olanýn neredeyse suyunun  çýkarýldýðý bu anime görsel dünyasý, hayal gücünün de sýnýrlarýný zorlayarak, hemen her þeyi mümkün kýlan açýk ve potansiyel diliyle, aslýnda iç dünyayý tahrip eder bir iþlev yüklenmektedir.