Selahaddin E. ÇAKIRGÝL
Selahaddin E. ÇAKIRGÝL
Tüm Yazýlarý

Jeolojik ve de sosyo-politik, orta þiddetli iki deprem üzerine..

24 Ocak akþamý, El’aziz ve Malatya’da 20 küsur insanýn vefatýna ve binden fazlasýnýn da yaralanmasýna yol açan -Richter ölçeðiyle- 6,8 þiddetindeki depremin sadece çevre illerde deðil, hattâ Samsun’da bile hissedildiðini düþünelim..

Yerkürenin küçük bir noktasýnda, ‘katrilyonlarca megaton’ gibi rakamlarla bile ifade olunmasý mümkün olmayan muazzam bir aðýrlýk harekete geçti..

Sismografi uzmanlarý, ‘Hiroþima’ya atýlan atom bombasýnýn 200 adedi bir anda patlatýlsa bile, yerin bin- iki bin metre derinine bile varmayan ve ancak 4 þiddetinde bir deprem etkisi yapabilir’ diyorlar.

Üstelik de hava sýcaklýðýnýn sýfýrýn altýnda, eksi-15 dereceyi bulduðu þiddetli soðukta, 30’un altýnda bir can kaybýna raðmen, yýkýntýlarýn altýndan binden fazla yaralýnýn kurtarýlmasýnýn, en azýndan geçmiþte, hele de 1999’daki ve 20 binden fazla insaný yutan Büyük Marmara Depremi’nde yaþandýðý gibi bir büyük kargaþa ve idaresizlik sahneleri yaþanmadýðýný hatýrlatmasý teselli vesilesi..

Hayatýný kaybedenlere Allah’u Teâlâ’dan rahmetler; cismen veya rûhen yaralý olanlara da þifâ ve sabýrlar dileyerek, bu gibi tabiî âfet ve felaketler için bir-iki noktaya deðinelim.

***

Nasýl ki, atmosferde hava hareketleri, denizlerde- okyanuslarda su hareketleri oluyorsa, yerküredeki kara hareketleri de öyle.. Bu hareketlerin nerelerde olacaðý, geçmiþin tecrübeleri ve ilmî çalýþmalarla aþaðý-yukarý belirlenmiþ bulunuyor.. Hava hareketleri olarak rüzgârlarýn, kasýrga ve hortumlarýn nerelerde; tsunami, tayfun ve kasýrga gibi su hareketlerinin yerkürenin daha çok da hangi noktalarýnda meydana geldiði de biliniyor. Kasýrga ve tayfunlarýn çoðu da, Orta ve Kuzey Amerika’nýn Atlas Okyanusu sahillerinde ve de Japonya civarýnda oluþuyor.

16-17 sene öncelerde Endonezya, Tayland, Hindistan, Seylan üzerinden taa binlerce km. uzaktaki Doðu Afrika sahillerine kadar uzanan geniiiþ bir okyanus alanýndaki tsunami dalgalarýnýn 350 bin kadar insaný nasýl yuttuðunu dehþetler içinde görmüþtük.

Ayný þekilde depremlerin de dünyadaki genel oluþum yerleri, yaklaþýk olarak biliniyor artýk.. Elbette istisnalar kaideyi deðiþtirmez ve kaideler böyle olsa bile, istisnalar da her zaman ve mekânda olabilmektedir. Ama, dünyadaki depremlerin de genelde, Japonya ve Endonezya’dan, Çin, Hindistan, Pakistan, Afganistan, Ýran, Anadolu, Kuzey Afrika ve Balkanlar, Ýtalya, Ýspanya-Portekiz üzerinden, Güney ve Orta Amerika’ya ve Kuzey Amerika’da Meksika’ya kadar uzanan bir coðrafyada olduðu biliniyor. Yanardaðlarýn durumu da öyle

Tekrar hatýrlayalým, istisnalar kaideyi bozmaz veya kaideler, istisnalarý ortadan kaldýrmaz...

***

Bu gibi tabiî felaketler elbette ki, Allah’u Teâlâ’nýn iradesi ve sunnetullah’a göre meydana gelmektedir. Bütün bunlardan alýnacak dersler ve ikazlar vardýr elbette, ama, bunu sadece o felakete uðrayanlara veya belli bir topluma cezâ imiþ gibi deðerlendirmek yanlýþtýr. Ama, özü itibariyle ilahî vahy kaynaklý dinlerin baðlýlarý arasýnda, bu gibi felaketleri, sadece cezâ þeklinde yorumlayanlarýn olduðu, hemen daima görülüyor.

Bu hatýrlatma, þimdi bu deprem felaketinde de, özellikle sosyal medya denilen iletiþim alanýnda bazý âyet meâllerini devreye sokanlara..

Böyle felâket anlarýnda, felâketzedelerin yardýmýna koþmayý hatýrlatmak yerine, hemen bazý âyet meâllerini, âdetâ, ‘Çekin cezanýzý!’ dercesine iletiþime sokmanýn nobranlýðý düþünülmelidir.

Kaldý ki, býrakalým böyle felâketleri, bir trafik kazasýnda bile, dinsiz-imansýz, ateist bir kimse bile bizden yardým beklerken, ona, ‘Belâný buldun!’ demek gibi bir davranýþýmýzýn inancýmýza aykýrý olacaðýný, bir Müslüman olarak insanî vazifemizin, öylelerine de yardým etmek olduðu açýktýr.

***

‘Kanun olsa bile, bize uygulanmamalý!’ gibi bir yaklaþým olur mu?

Bir de sosyo-politik bir depreme deðinelim..

Bir vakýf üniversitesinin yönetiminin, kendisine tahsis edilen bir hazine mülkünü, -yanlýþ bir tasarrufla- kendi mülkü imiþçesine karþýlýk göstererek, bir devlet kurumu olan Halk Bankasý’ndan aldýðý 375 milyon liralýk bir kredinin, mahkeme kararýyla karþýlýksýz olduðuna hükmedilmesi üzerine bir siyasî çözüm bulunamaz mýydý?

Bulunmuþtu iþte..

Sözkonusu üniversitenin zarar görmemesi için bir devlet üniversitesi olan Marmara Üni’nin himayesine devredilmiþti.

-Þahsen, o devredilen üniversitenin bazý öðrenci ve öðretim üyeleriyle yaptýðým sohbetlerden anladýðým kadarýyla- öðretim faaliyeti, hiç aksamadan ve seviye kaybýna uðramadan devam etmektedir.

***

Amma, bir mes’ele daha var.. 0, karþýlýksýz çýkan 375 milyonluk kredi borcu nasýl ve kim(ler) tarafýndan ödenecek? Ki, o borç rakamý, þimdilerde 450 milyon lirayý aþmýþ bulunuyor.

Bu borcu ödemesi gereken kurum da, o ‘Vakýf’ kurumu ve yöneticileri idi. Bu çok büyük borcun kolayca tahsil edilemiyeceði de anlaþýlýyor. Bu durumda, sözkonusu ‘vakýf üniversitesi’nin kurucusu olan Vakýf’a da ‘kayyûm’ tâyin olundu. Artýk, hesaplarýný, mâli iþlemlerini o ‘kayyûm idaresi’ yönetecek..

Hoþ bir þey mi bu?

Elbette deðil..

Ama, ’yemeðini yutamayan hasta, açlýktan ölsün..’ mü denilir; yoksa, serumla veya sondayla mý beslenir?

‘Kayyûm’ tayini, bir nev’i, hastanýn sondayla beslenmesi gibi bir durumdur.

Ve kanunî imkân ve çerçeve içinde yapýldýðý açýk..

Esasen, bazý vakýf ve sivil toplum kuruluþlarýnýn hem birlikte ve bazýlarý da ayrýca görüþlerini kamuoyuna duyururken, takib olunan sürecin ‘þeklen, kanunî olduðunu’ dile getirdiler.

Bazýlarý ise, tarihî ‘vakýf’ geleneðimize atýfta bulunarak, bu yapýlaný kýnadýlar.

Hattâ, bazýlarý Sultan Fatih ve Sultan Süleyman’ýn ‘vaqfiye’lerinde yer alan ve ‘Allah’ýn lâneti, bu vakfýn þartlarýný bozanlar üzerine olsun..’ gibi cümleleri sosyal medya denilen iletiþim aðýnda paylaþtýlar.

Ama, o ‘tarihî vakýf geleneðimiz’de, bu yöntemle ‘kredi alýnmasý’ da var mýydý?

Her halde, bu bildirilerde, ‘Ama, bize iltimas geçilmeli idi..’ denilmek istenmiyor.

Yayýnlanan bazý bildirilerde yer alan, ‘þeklen kanuna uygunluk gerekçesine sýðýnýlsa bile..’ gibi cümleler; hele de, ‘Ýçimizden çýkan iktidar, bizi eziyor..’ cümleleri baþka ne mânâya geliyor?

Haa, ‘Efendim, o kanun, 15 Temmuz Askerî Darbe Hýyaneti teþebbüsünden sonra, bazý vakýf üniversitelerine ve o üni.leri ayakta tutan vakýflara el konulmasý içindi..’ izahý yapýlýyorsa, (ki yapýlýyor); yanlýþlýk burada..

Bir kanunî yanlýþlýk varsa, sorumluluk icra gücünün üzerindedir, bu hatýrlatýlmalýdýr; ama, ‘O kanun bize uygulanmamalýydý..’ denilmesinin saðlýklý bir mantýðý yok..

Kanunda yanlýþlýk varsa, yol, o kanunun deðiþtirilmesi için çaba harcamaktýr.

***

‘Efendim, burada siyasî saiklerle hareket edildi..’ deniliyor.

Ama, bu uygulamalarýn, asýl sorumluluðu taþýyan siyasîlerin haberi olmadan yapýlmasý daha da kötü olurdu.

Bu konuda siyasetçiler de görüþlerini açýklayabilir elbette.. Bu onlarýn hakký ve vazifesidir de..

Ama, ‘Bir hakkýn, sýrf gayri izrar (baþkasýný zarara uðratmak) için kullanýlamýyacaðý’ þeklindeki hukuk kuralýný da unutmamak gerekir. Bu açýdan, sözkonusu üniversite ve vakýf üzerindeki etki ve aðýrlýðý yýllardýr bilinen bir siyasetçi, bir siyasî partinin Gn. Baþkaný da olsa, bu noktada susmalýydý..

Çünkü, kendi siyasî faaliyeti için o vakfý ve üniversiteyi sýçrama tahtasý olarak kullanmak istiyor gibi bir görüntü ortaya çýkýyor; öyle bir niyetinin olmadýðý söylense bile..

Kaldý ki, kendisi yaptýðý son açýklamada, kurucularýndan olduðu vakfýn siyasî bir hedefinin olmadýðýný vurguluyordu. Ama, bugün ortaya çýkan görüntü, baþka yorumlara da müsaid..

Keþke, o, siyasî makamýndan ayrýlýrken yaptýðý konuþmaya baðlý kalarak üniversitesine dönseydi.. Belki o zaman bir çözüm bulunabilirdi.

Ama, siyaset, rakibinden anlayýþ veya gaflet etmesini beklemek üzerine deðil; rakibini yenmek üzerine kurulur.