Jest ve rest!

İçim daralıyor.

Ölüm zâten hüzündür ama benim içim onun da ötesinde daralıyor.

Türk olmanın dayanılmaz ağırlığı içimi daraltan.

Sefâletimiz, acınacak hâlimiz...

Nasıl oldu da bu kadar alçaldık suali...

Bakınız neden:

Yeryüzündeki bütün Ortodoksların en önemlisi, “primus inter pares” (benzerler arasında birinci) konumunda bulunan Konstantinopolis Rum Ortodoks Patriği I. Bartholomeos Cenabları cenâze namazına gelip ilk sırada saf tutuyor ve bizler bunu ne televizyonlardan ne de gazete haberlerinden izleyebiliyoruz!!!

Hem de “haber”i meslek hayâtının neredeyse “kutsal” bir noktasına yerleştirmiş bulunan Mehmet Ali Birand’ın cenâze namazında!!!

Eğer bu da haber değil idiyse haber nedir, Allah/Muhammed aşkına?

Sonra da “Aaaah! Birand ne muhteşem haberciydi!” diye sahte gözyaşları!

Bakınız “timsah” gözyaşları demedim, zîrâ bir timsahın gözyaşları bunlarınkine nazaran çok daha “sahih”dir!

Korkularının sebebini biliyor ve bundan iğreniyorum!

Çünki “mü’minler” namaza durmuş Müslümanlar arasında o “Gâvur”u görürlerse irkilip “Ne işi var onun orda?” diye huysuzlanırlar, değil mi?

A zavallılar, kendi halkınıza ne kadar da yabancı kalmışsınız!

Gerçi aklınız ermez, erse zâten bunu yapmazdınız ama bu halk sizin akıl erdiremediğiniz pek çok şeye sizden kat-be-kat daha iyi akıl erdirir, hiiiç endîşeniz olmasın!

Bahtsız Mehmet Ali, sana bunu da mı yapacaklardı henüz kabrinin üzeri bile örtülmeden?

***

Bu jestdeki inceliği idrâk edebilmek için elbet biraz târih bilinci ve ondan da önemlisi biraz ferâset lâzım!

Patrik Cenablarının gelip bir câmi avlusunda namaz kılanlarla saf tutması sâdece çok sevilen bir ölüye son selâm değil aynı zamanda bütün İslâmiyet Âlemi’ne de bir mesajdır.

Tokalaşmak üzere uzatılan bir el gibidir.

Bunu milyonlarca insanın gözünden saklamaya gayret etmekse o eli havada bırakmakdan farksızdır!

Bunun gerekçesi ne olabilir ki?

Hem kimi temsîlen?

Bütün gazeteler ve tv kanalları öyle davrandığına göre bu davranış bilinçli bir eylem.

Acabâ şu mu denilmek isteniyor:

Biz Hıristiyan Âlemi ile kavgalı olmayı tercîh ediyoruz!

Peki ama neden?

Daha kötü bir ihtimâl ise bunun daha ziyâde “bilinçaltı” ile ilgisi bulunduğu!

O vakit âdetâ içgüdüsel bir korku sözkonusu!

Biz toplum olarak bu sefîlâne duruma nasıl düşdük?

Başka inançlara saygı konusunda niçin 16. Yüzyıl’daki seviyemizden bile aşağı bir yerdeyiz?

Bakınız, Hidâyet Şefkatli Tuksal adlı islâmî yanı güçlü yazar arkadaşımızın “Agos” Gazetesi penceresinden yapdığı konuşma da yine milyonlardan gizlendi.

Cengiz Çandar yazmasaydı, üstelik hâlen yurddışında da bulunduğum için, hele benim hiç haberim olmayacakdı!

Bu haberin de üstü örtüldü, çünki bir “Müslüman” gidip bir “Hıristiyan” pencereden dostluk ve kardeşlik mesajı “zinhâr” veremezdi!

Bu mudur yâni?

Eğer Müslümanlık buysa ben Müslüman olmamayı on kere tercîh ederim!

Allahdan bu olmadığını biliyorum!

İnşallah doğru biliyorumdur.