Kabul edelim, eğlenceliydi!

Bahçeli'nin çağrısı ve Erdoğan'ın kararı sonucu seçimlerin 24 Haziran'a alınmasıyla başlayan süreç hareketli olduğu kadar eğlenceliydi de, itiraf edelim. En azından şahsen ben eğlendim. Çatı aday bulma girişimlerinin geldiği nokta muhalefet açısından acıklı bir tablo çıkardı ortaya ancak insanın kendi düşen ağlamaz diyesi geliyor.

'Hayır' oylarına nispetle yapılan toplama, çıkarma işleminin hükümet seçimi için yapılacak olan Cumhurbaşkanı adayı belirlemede işe yaramayacağını anlayabilmeleri için ille de rezil olmaları gerekiyormuş.

Hani derler ya bir musibet bin nasihatten evladır diye... Hoş söz konusu CHP olduğunda musibet de ders olmuyor, o başka.

Bakınız, Ekmeleddin İhsanoğlu travması. Ki o nispeten makul bir çabaydı zira İhsanoğlu MHP'nin de adayıydı ve siyasi bir kimliğe sahip değildi. Devletin bir bürokratıydı. Ahmet Necdet Sezer tarzı bir Cumhurbaşkanlığı pekala yapabilirdi.

Gelgelelim millet Cumhurbaşkanlı Hükümet Sistemine oyan verdikten ve sistem değiştikten sonra yapılacak ilk seçime nasıl bir aday profiliyle çıkacakları sorusuna akılcı ve siyasetin doğasına uygun bir cevap üretmeden çatı çatma işlerine başlayınca hem komik hem 'acıklı' bir sonuç çıktı ortaya. Çatı daha kurulamadan çöktü.

Kılıçdaroğlu CHP'yi SSK gibi yönetebileceğini zannetti, diyeceğim ama Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın haklı olarak diline doladığı gibi zaten SSK'yı bile yönetmeyi başaramamış biri kendisi. Meral Akşener'i yönetebileceğini zannetti mesela. Verince 15 vekil, çekil derim çekiliverir diye baktı olaya. O 15 vekil başlarına bela oldu şimdi.

Akşener en azından siyasi beceri bakımından Kılıçdaroğlu'nun çok ilerisinde olduğunu gösterdi. İP, MHP'den değil CHP'den oy alıyor dediğimizde burun kıvıranlar manzarayı görmüştür herhalde.

Ben öyle anlıyorum ki FETÖ bile ümidini kesti Kılıçdaroğlu'ndan.

En son, "Adayımız ekonomi bilecek, ahlaklı-namuslu olacak" çıkışının bile CHP'ye olumsuz yazdığını da not edelim buraya. Nitekim sorarlar adama; "EEE, sen neden aday olmuyorsun o halde?".

                                                                              ***

Daha Temel Karamollaoğlu'nun Abdullah Gül'ü 'gömmesi' hadisesine gelemedik bile. Sürecin en eğlenceli kısmı da buydu bence. Milli Görüş geleneğinden gelen, siyasetin en zorlu dönemeçlerine şahitlik eden koca koca insanlar, "Erdoğan'ı devirmek" için çıktıkları yolda küçüldüler, küçüldüler ve giderek sadece bugün için değil hepten tedavülden kalktılar.

"Yeterince geniş bir mutabakat oluşmadığı için adaylığının söz konusu olmadığını" açıklayan Abdullah Gül, siyaseten kendisini de bitiren bir konuşma yapmış oldu. Erdoğan tarafından 'atanmak' suretiyle Cumhurbaşkanı yapıldığı gibi bu sefer de muhalefet tarafından Erdoğan'ın karşısına çıkartılacaktı. Kapalı kapılar ardında yapılan siyasi hesapların, "Seçim ikinci tura kalırsa Akşener çekilir, HDP'den şu kadar oy gelir, CHP'liler zaten verir, AK Parti'den de aldık mı üç beş puan Erdoğan'ı devirdik" diye yapılan hesaplar Gül'ün hem AK Parti ile artık arasında hiçbir bağ kalmadığını gösterdi bize hem de siyasetin s'sini dahi bilmediğini.

Süreci özetleyen tweet ise Muharrem İnce'den geldi. "Abdullah Gül CHP'nin adayı olursa oyum Erdoğan'a" dedi Muharrem ince. CHP tabanında karşılığı olan bir öfkeyi dile getirmiş oldu aslında. O dakikadan sonra CHP'liler, sanki bunca vakit Gül'ün adaylığı üzerinde ittifak görüşmelerini yapan Kılıçdaroğlu ile Karamollaoğlu değilmiş gibi, "Ne alakası var canım" demeye başladı.

Araya da bir "gizemli görüşme" yalanı sıkıştırdılar ki beceriksizlikleri örtülsün de "Gül ittifakının" kurulamayışını Erdoğan'ın müdahalesi olarak yansıtabilsinler.

Güya Cumhurbaşkanı, İbrahim Kalın ve Hulusi Akar'ı aday olmamasını söylemek üzer Gül'e göndermiş. Velev ki bu gerçek. Tüm muhalefet ayağa kalkmış, günlerdir Gül mekiği dokunuyor. Deyiverseydi ya "Erdoğan kusura bakmasın, adayım" diye.

Yoksa "geniş mutabakat" derken Erdoğan'ın da mı onayını bekliyordu!

"Risk almaz, garanticidir" deyince kızmayın ama...