Doðrusunu isterseniz; maçýn baþlangýcý önceden hesapladýðým gibi olmadý... Fenerbahçe’nin “Fark 7’ye çýkarsa halim nice olur” deyip kontrollu baþlayacaðýný hesaplamýþtým. Galatasaray’ýn da, “4 puan fark neyime yetmiyor” diye; tempoyu yükseltmeye niyetli olmayacaðýný ve Fenerbahçe’yi denetlemeye yönelik bir stratejiyle baþlangýç yapacaðýný bekledim.
Ama maç, bu öngörüleri yalanlarcasýna þaþýrtýcý bir tempoyla baþladý. Ýkisi birden, karþýsýndakinin üzerine baský kurma hevesindeydi. Bu yüzden erken pozisyonlar oluþtu. Fenerbahçe’nin daha hýrsla yüklenmesine raðmen, ilk yarýda daha etkili olan Galatasaray’dý.
Volkan ayný pozisyonda, farklý açýlardaki art arda gelen vuruþlarda harika kurtarýþlar yaptý. Burak, tehlikeli ve sonuç alacak etkin bir aþýrtma yaptý. Galatasaray ürkütüyordu!
Buna raðmen Fenerbahçe gardýný, hýzýný ve hýrsýný düþürmedi. Diego’nun sert þutu, bu dik duruþu ödüllendirme konusunda fýrsat olabilirdi, Muslera gole izin vermedi.
Anlayacaðýnýz ilk yarý maçýn bir derbi olduðunu hatýrlatan hatta belgeleten bir oyun kurgusuna sahipti. Bu devrede, iki takým arasýnda þöyle bir fark vardý: Fenerbahçe ne yaparsa telaþlý, Galatasaray ne yaparsa sakindi... Tek þaþýrtýcý þey, Sneijder’ýn ortada görünmeyen “arazi olma” durumuydu.
Ýkinci yarý Galatasaray’ýn maçý geriye yaslanarak yürütme isteðine, Fenerbahçe’nin de bu siniþi cezaladýrma giriþimlerine tanýk oldu. Sow ve Emenike tehditkar þutlar çekti. Emre direkten döndü.
Kýsacasý, “Geliyorum diyen felaket” geldi... Fenerbahçe öne geçiþi hak eden bir görüntü çizmiþti. Galatasaray’ýn daha sonraki çabalarý sonuç getirmedi. Ligin geleceði için, yayýncý kuruluþun çýkarlarý için, federasyonun politikalarý için, medyanýn iþine geldiði için dört farkýn bire inmesi açýkçasý iyi oldu.
Derbi sanki son yýllarýn aksine gerilimi az, rahat , sakin ve temizdi. Bunu geleceðe bir müjde olarak algýlýyorum. Hayýrlý olsun...