Maocu Kemalistlerin internet sitesinde yazan “doktor” yaftalı şahıs buyuruyor ki, “Ben enternasyonal bir ruha sahibim. Althusser’den girip Gramsci’den, Lukacs’dan çıkarım. Mustafa Kemal’i de sahiplenirim, Simon Bolivar’ı da. Castro’yu da... Ben devrimci bir dünya vatandaşıyım Ahmet. Sen anlamazsın.”
Büsbütün muvazeneyi kaybettiği için, biraz daha zorlasa, “Kelebek gibi uçarım, arı gibi sokarım” diye ünleyecek.
Basit bir soru sormuştum oysa, “Sabahattin Ali’nin hangi konsorsiyum tarafından ortadan kaldırıldığını niçin itiraf etmiyorsun?” diye...
Soruma cevap vereceğine, aylardır top çeviriyor; arada da ne kadar kültürlü olduğunu, ne çok isim bildiğini, ne çok kişiyi okuduğunu anlatıyor.
Bunu anlatma ihtiyacı duyduğuna göre, doktorun bilmediğimiz bir sıkıntısı olmalı.
Daha net açık sorulur, bilmem...
Sabahattin Ali hangi “konsorsiyum” tarafından ortadan kaldırılmıştır?
Nazım Hikmet’i zindanlarda kim çürütmüştür?
Kemal Tahir’e kim ne yapmıştır?
Sertel’lere ve Arif Oruç’a hangi muamele reva görülmüştür?
Tan gazetesini hangi “vatanseverler” yakıp yağmalamıştır?
Bu “teşebbüs-i vatanperverane”ye İlhan abi, Orhan abi, Süleyman baba, “sosyalist” Tiridoğlu gibi, bugün savunusuna kendinizi adadığınız değerler de iştirak etmiş midir?
Kemal Kılıçdaroğlu mahut hadiselerin faillerini CHP’de aramamız gerektiğini söylüyordu.
Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali de aynı failleri işaret ediyordu.
Sen ne diyorsun?
Bu işleri NATO’cu, Gladio’cu, gerici güçler mi yaptı?
Değilse, niçin NATO’cu, Gladio’cu, gerici güçlere ettiğiniz küfürleri, bu işlerin gerçek faillerinden esirgiyorsunuz?
Bir şey demiyor... Cevap vermemek için bin dereden su getirmeye devam ediyor. Arada, “Ahmet Kekeç, bu ne skeç” gibi sululuklar yapıyor. Bunu, muhteşem bir buluş sanıp, ikincisini, üçüncüsünü, dördüncüsünü üretiyor.
Bir dolu da isim zikrediyor tabii...
Zinoviev’den bahsediyor. “Radek” diyor... “Bikre” diyor... “Kafka’nın Dönüşüm’ünü okudun mu Ahmet?” diye soruyor. (Bunu bana soruyor.) “Althusser’den girip Gramsci’den, Lukacs’dan çıkarım” diyor. Marksist büyüklerin isimlerini zikrediyor... “Eytişimsel” düşündüğünü söylüyor. (Arı Türkçeni yerim senin) Beni de “eytişime takla attırmakla” suçluyor. (Hey Allah’ım!)
Kafası oldukça karışık bir arkadaşımız.
Bilmeyen de, bu isimlere bihakkın vakıf olduğunu “meselelere” felsefe görüngesinden baktığını sanacak.
Demek ki “devrimciliğini”, sahip olmakla övündüğü “enternasyonal ruhu”, gerici bir Macar köylüsü olan, başka da bir şey olmayan Lukacst’tan tevarüs etti...
Şimdi, “Azıcık Kemal Tahir oku, biraz İdris Küçükömer’e göz at” desem, benden ruhsat isteyecek.
Ben bir devrimci olmadığım için, bazı isimleri referans alamazmışım... Mesela, Yılmaz Güney’den, Sabahattin Ali’den, Kemal Tahir’den, Nazım Hikmet’ten söz edemezmişim.
Böyle diyor: “Sen bir devrimci değilsin. Bu isimleri referans alamazsın.”
Bir ara da, “Niçin Attila İlhan’dan söz ediyorsun? Sen bir devrimci değilsin ki!” diye ağlıyordu.
Sen enternasyonal dünya vatandaşısın, devrimcisin, Althusser’den girip Gramsci’den çıkıyorsun, kelebek gibi uçup arı gibi sokuyorsun, anladık da...
Sabahattin Ali’yi kim öldürdü birader?
Nazım Hikmet ve Kemal Tahir’i zindanlarda kim çürüttü?
Bugün “darbeci” görüşleriyle arzı endam eden ve “çözüm sürecinin ülkeye felaket getireceğini” söyleyen Tarık Akan Üregül, bu “üstün” fikirleri hocası Yılmaz Güney’den mi tevarüs etti?
Neden dosdoğru cevap vermiyorsun?