Kadavra kokusu ve yine doðum sancýsý

Kaldýðýmýz yerden devâm edelim! Týpký insan hayâtý gibi ittifaklarýn ve ülkelerarasý dengelerin de yaþama süreleri vardýr. O süreler dolunca ittifaklar ve dengeler, hemen laðvedilmeseler bile iþlevsiz kalýrlar. Zâten ansýzýn cereyân eden süreçler deðildir. Çoðu kez usul usul ve belli belirsiz baþgösterip geliþirler.

Bugün dünyâ düzeni böyle bir deðiþim içinde. Eski büyük düþman bloklar ortadan kalkdý. Baþka bir deyiþle Birinci Dünyâ (Batý) ile Ýkinci Dünyâ (Doðu Bloku/Sosyalist Blok) birbirine karýþdý. Üçüncü Dünyâ ise kendine yeni bir yer arayan devletlerle dolu. Herkes bulunduðundan daha iyi bir yere gelmek istiyor ama bâzýlarý bunu kendi aralarýnda denerken bâzýlarý da fýrsatdan istifâde kapaðý diðer iki blokun karman çorman olduðu tarafa atabilir miyiz derdinde.

Peki, Türkiye nerede?

Bence Türkiye, en zayýf olduðu yýllarda bile bu Üçüncü Dünyâ’nýn içinde deðildi. Ýkinci Dünyâ ile hasmâne iliþkiler (NATO/Varþova Paktý) içinde bulunduðundan Birinci Dünyâ’nýn bir tür stepnesi gibi birþeydi. Ýlk yazýda “yanaþma” tâbirini kullanmam biraz da bundan ileri geliyordu. Öte yandan yanaþma ama iri yarý bir yanaþma ve evi de çok önemli bir geçidin aðzýnda. O geçidi kime açýp kime kapayacaðý fevkalâde önemli. O bakýmdan Türkiye, sanki yanaþma deðilmiþ de Birinci Dünyâ’nýn kibar ve zengin hanýmlarý ve beyleri ile ayný zümredenmiþ gibi bir muâmele görüyordu. Baþka bir deyiþle akþamlarý toplantýlara, ziyâfetlere, balolara dâvet ediliyordu ama sýrtýna giyecek smokini olmadýðýndan her seferinde öbür beylerden birinin eski smokinini ödünç almak zorunda kalýyordu.

Bu iþ 50 seneden fazla bu minvâl üzre böyle sürdü.

Ancak Türkiye gururlu ve hýrslý bir yanaþmaydý. Çok eski zamanlarda, bugün o paralarýyla ve kudretleriyle caka satan hanýmlar ve beylerden çok daha zengin ve kudretli olduðunu hâlâ mükemmelen hatýrlýyordu.

O bakýmdan o yanaþmalýk yýllarýný boþa geçirmeyerek gecesini gündüzüne katmýþ ve sonunda hatýrý sayýlýr bir servet edinmeyi baþarmýþdý.

Günlerden bir gün, yanlýþ bilmiyorsam 2000’lerin baþlarýnda, Türkiye “dostlarý”na dönerek ansýzýn dedi ki “A Dostlar, þimdiye kadar getir-götür iþlerinize ve diðerangaryalarýnýza yeteri kadar koþuþturduðumu sanýyorum. Öyle ki gerçi þu yuvarlak kocaman masada gerçi benim de bir koltuðum var ama ikide bir ayaða fýrlayýp sizler için saða sola seðirtmekden yerimi ýsýtmam dahî mümkin olmuyor. Onun için artýk benden bu kadar! Ben babanýzýn uþaðý deðilim! Ayrýca bundan böyle benim yemek takýmým da sizlerinkiler gibi gümüþden olacak!”

Kibar Hanýmlar ve Beyler “bizimkinin” ciddî olduðunu ve artýk paralarýna da ihtiyâcý kalmayýp tam tersine Türkiye’nin bir süredir Üçüncü Dünyâ ülkelerine yüklüce destekler saðladýðýný görünce çârnâçar durumu sîneye çekmek zorunda kaldýlar.

Düzayak Türkçeyle söylemek gerekirse Türkiye takrîben 2001/2’den beri artýk Batý’nýn “yanaþmasý ve dilencisi” pozisyonundan çýkmýþdýr!

Evet, daha hâlâ en büyükler ve en güçlüler arasýnda deðildir ve daha epeyi bir zaman olacaðý da yokdur ama artýk eþitler arasýnda gerçekden eþit bir duruma geldiði ve müttefiklerinin ilerlediði kulvarda her geçen gün biraz daha önlere gitdiði de bir gerçekdir.

Bu durum Bir Numaralý Müttefik ABD’yi zannedersem rahatsýz etmiyor. Tam tersine, Türkiye’nin Önasya ve Balkanlar’la Doðu Akdeniz’de istikrar ihrâc eden önemli bir askerî ve ekonomik güç olarak, daha önce 12. ve 19. Yüzyýllar arasý oynadýðý önderlik rolünü tekrar üstlenmesi, Amerika’nýn yükünü alacaðý ve onu Pasifik bölgesinde Çin’e karþý rahatlatacaðý için bunu muhtemelen memnûniyetle karþýlýyordur.

Rusya’yý rahatsýz etdiðini de sanmýyorum. Zîrâ Moskova, aynen eski Sovyet Coðrafyasý’nde olduðu üzere Ortadoðu’da da, Batýlý büyük devletlerden biri yerine, daha kolaylýkla baþedebileceðini tahmîn etdiði ve üstelik her iki tarafýn da büyük yararýna olarak zâten yakýn ittifak kurmak istediði Türkiye’nin ön planda rol oynamasýný tercîh eder.

Ben böyle bir ittifâkýn 21. Yy.’da Türk dýþ politikasýnýn ana unsurlarýndan biri olacaðý kanaatindeyim.

Peki, kimi rahatsýz eder bu durum?

Almanya’yý, Fransa’yý ve Ýngiltere’yi eder!

Bu tabii ki Türkiye’nin Batý Avrupa (AB) ve ABD ile münâsebetlerini kesmesi yâhut en azýndan gevþetmesi anlamýna bile gelmez. Bunlar da þimdiye kadar olduðu gibi hayâtî önem taþýyan unsurlardýr. Ancak sözkonusu iliþkilerin karakteri bir mikdar deðiþecekdir.

Eh, o kadar kusur kadý kýzýnda da bulunur.

Ne bitmez tükenmez mevzuymuþ yâhu!

Hýzýmý alamazsam kitab olacak!