Kader, ölüm ve devrim

Kader Erten 14 yaşında ikinci bebeğinin annesi olamadan göçtü aramızdan. Nüfus yaşıyla kemik yaşının birbirini tutmadığı çocuklarla dolu cennet yurdumuzda Kader diyelim ki 14’ünde değil de 18’inde, ne fark eder, şimdi kara toprağın altında... Resmi makamların verdiği bilgiye göre 18 yaş altı evliliklerde son beş yılda bir artış olmuş, 130 binin üzerinde seyrediyor rakamlar.

“Çocuk Gelin” kavramı üzerinde tartışıyor kadınlar. “Çocuk Damat” olunca işler daha mı kolay diğerine göre? KADEM, tam da bu tartışmanın ortasında “Çocuktan Gelin Olmaz” sloganıyla itirazını koymuş ortaya.

***

Urfa ve Batman’da görüştüğüm kadınlar, mektup yollayan genç kızlar, özellikle Suriye’de yaşanan insanlık krizinden sonra, sığınmacı kadınların mevcut aile yapısını sarstığından söz ediyorlar. Bu durumu sizlerle paylaşmak elbette zor benim için de. Çünkü ölüm kalım hattının zaten fazlasıyla gergin ve kılıçtan keskin ipi üzerinde yürüyen Suriyeli kadın ve kızların yaşadığı dramı, bir kez de ben, kuracağım cümlelerle itham etmek istemiyorum... Ama bölgedeki geleneklerin verdiği imkan nispetinde Suriyeli sığınmacıların “ucuz emek” ve “uygun şartlardaki ikinci eş” olarak gündemde oluşu ne yazık ki gerçeklerimizden bir gerçek...

***

Kader Erten, sadece çocuk gelin olarak girmedi gündemimize. “Berdel” olarak bilinen ve ailelerin kızlarını karşılıklı olarak birbirlerine vermeleri esasına dayalı bir adet de var Kader’in talihsiz hikayesinde. Gerçi eşiyle birbirlerini sevmişler, bu acıklı ve kısa hikayede insana en yakın gelebilecek ayrıntı da bu; birbirlerini sevmişler. Fakat beni en ziyadesiyle şaşırtan konu, Kader’in ölüm hikayesinde yapılmış tüm haberlerde konuşan kişilerin anne ve babası oluşuyla ilgili... Askerdeki eşiyle ancak üç günden sonra olay hakkında konuşuldu. Halbuki bir intihar veya cinayette konuşulacak ilk kişi hayatta kalan eştir, öyle değil mi? Kader, ölüme gitmezden evvel eşini aramış telefonla, gel demiş, iyi olmadığını ifade etmeye çalışmış. Eşi Keşan’da asker, mesafe uzun, yol kar kış, tam anlayamamış ne olduğunu da. Yetişememiş kurşunları tutmaya. Gazetelerde Kader’in anne-babası var... Sanki Kader, hala evinin küçük kızıymış gibi anne-babasına gidiyor olayı öğrenmek isteyen muhabirler... Ve o anne-baba, Kader’i ölüme götüren yolda en etkin faktörler oldukları halde, olayın aydınlatılmasını istiyorlar. Tamam olay aydınlatılsın da, siz o küçük kızınızı telli duvaklı gelin ederken de aynı ana-baba değil miydiniz? Allah kimseye evlat acısı göstermesin, elbette yürekleri cayır cayır yanıyor, Allah rahmet eylesin... Ama hiç olmazsa bundan sonra yeni Kader’ler namlunun ucuna yatmasınlar diyorsak, evvela bunu anne ve babalar olarak biz yetişkinler görmeli ve fark etmeli ve itiraz etmeliyiz...  

***

“Suriye’deki Devrim” ifadesi, artık yüreğime bir hançer gibi saplanıyor. Sevgili kardeşim Hakan Albayrak’ın yazılarında, sık sık vurguladığı şekliyle “Suriye’deki Devrim”i, artık karıştırmış durumda benim zihnim. Hakan benim dış politikadan anlamayan aklıma, yufka yüreğime, anaçlığıma versin, affetsin beni ama sevgili kardeşim: Hangi devrim? Ben orada işlenen insanlık suçundan başka bir şey göremiyorum ne yazık! Yığınlar ve yığınlar halinde ölümden, kandan, işkenceden, tecavüzden, insanlık dışı vahşetten başka bir şey göremiyorum Suriye’de ne yazık! Hangi devrimden bahsediyoruz benim canım arkadaşlarım? Bizler burada coşkulu devrim nutukları atarken, Suriyeli anneler, bulabildikleri son kedileri kesip açlıktan ölmek üzere olan çocuklarına yedirmeye çalışıyorlar. Yermük’te açlıktan derisi kemiğine yapışmış insanlarla mı bu devrim? Kendime de kızıyorum çok. Yazmaktan başka bir şey gelmiyor elimden diye. Battaniye topluyoruz, sargı bezi, bebek maması, bağış kampanyası, ama yetmiyor. Söylemekten utanıyorum ama İstanbul’da fuhuş mafyasının göz diktiği Suriyeli sığınmacılar, benim beynimi kanatıyor. Hangi Devrim?