KADIN VE DEMOKRASİ DERNEĞİ BAŞKANI DOÇ. DR. SARE YILMAZ ‘ALGIYI DEĞİŞTİRMELİYİZ’ DİYOR
Anneler, kadınlar sözkonusu olduğunda herkes çok romantik, çok naif. Ama bu yaygın romantizmi tuzla buz eden çıplak bir gerçeklik var hayatta. 2014’ün ilk üç ayında 74 kadın şiddet nedeniyle hayatını kaybetti! Yaralıların, travmaların, kalbi kırılanların, eve işe aileye kendine hayata yetişebilmek için parça parça olanların sayısı ise bilinmez. Sorunlar saymakla bitmez. Geçen yıl yola ‘Erkeksen öfkeni yen!’ sloganıyla çıkan Kadın ve Demokrasi Derneği KADEM’in ezber bozan önerileri var. Yönetim kurulu üyeleri arasında Sümeyye Erdoğan’ın da olduğu KADEM’in Başkanı Doç. Dr. Sare Yılmaz ile konuştuk.
YILMAZ: Başlık parası nasıl tarih olduysa kadına yönelik şiddetle ilgili de bir algı çalışması yapmalı, şiddet uygulayanı toplum içinde utandırmalıyız. Öncelikle erkeklerin, şiddet uygulayan erkeklere “sen ne biçim adamsın” demesi lazım.
Çocuklara yönelik cinsel istismar ve şiddette korkunç bir artış var. Kadına şiddet de dur durak bilmiyor. Neler oluyor?
2014’ün ilk üç ayında kadına yönelik şiddet vakalarında Emniyete gelen ölüm sayısı 74!
-Aman Allah’ım! Her güne bir ölüm!
Ölümle sonuçlananlar sadece bunlar. Ayrıca her kesimden kadına her türlü şiddet var. Biz KADEM olarak “Erkeksen öfkeni yen!” sloganlı bir kampanya yaptık ama şiddetin her türüne karşı da “Herkese karşı her türlü şiddete son” dedik.
Kırık kol artık yen içinde değil
-Şiddetteki artışın sebebi size göre ne?
Biri, şiddetin kaydının tutulmaya başlanması. Diğeri, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla şiddetin görünürlülüğünün artması. Bu konuda oluşan duyarlılık da bir etken. Eskiden kol kırılır yen içinde kalır anlayışı vardı. Bir evde gürültü koptuğunda komşular, bizi alakadar etmez, diye düşünürdü. Şimdi bütün bu değişkenlerle birlikte yasal dayanaklar da hak hukuk bilinci de arttı. Bu bilinç eskiden kapısını kapatan komşuda da var artık, şiddete uğrayan kişide de var.
-Şiddeti uygulayanda niye yok bu bilinç?
İnsanlık vasıflarını kaybetme canileşme noktası çünkü orası. Bir kişinin bir başka insanı öldürebilmesi, şiddet uygulayabilmesi için insani özelliklerini kaybetmesi gerekiyor. İnsan olan insan bir başka insanı döver mi Fadime Hanım?
Her zamanki gibi dövdüm bu defa öldü!
-Eşini öldüren bir katilin sözü: “Her zamanki gibi dövdüm, bu defa öldü!”
Bu nasıl bir anlayıştır?! Bunun arka planına baktığımızda toplumumuzdaki erkeğin, tarihi kültürel kodlardan beslenerek kadını dövmenin çok da kötü bir şey olmadığı algısı edindiğini görürüz. Herkes bir mizaçla doğar ama çevresel faktörlerle yetişir. O yüzden bizim topyekûn bir algı yönetiminden geçmemiz gerekiyor. Çare burada. Bir benzerini daha önce yaptık ve başarılı olduk.
-Neydi o başarılı algı yönetimi?
Eskiden Anadolu’da kız çocukları için başlık parası istenirdi. Kimse de “yahu insan evladını satar mı” demezdi. Yerleşik bir algıydı. Bu durum ortadan kalktı çünkü algıyı yönettik. Kız çocuğu satılır mı dedik. O senin malın mı nasıl satarsın, bu devirde başlık parası mı kaldı dedik. Kızlar da bunları öğrendikçe ailelerine, beni nasıl satarsınız demeye başladı. Hem kız çocuğuna atfettiğimiz değerle hem toplum içinde başlık parasının kötü ve çirkin olduğunu sergileyerek yanlıştan dönülmesini sağladık. Artık çok az uygulanıyor.
Başlık parası nasıl tarih olduysa...
-Kadına yönelik şiddeti bitirmek için de benzer bir algı yönetimi mi gerekiyor?
Kesinlikle. Mesela bir şiddet olayı oluyor, önce kadın dernekleri ayaklanıyor, onlar aranıyor, görüş alınıyor, eylemler yapılıyor. O kadar karşıyım ki! Bu niye kadının meselesi olsun? Önce erkeğin meselesi! Erkek gazetecinin, erkek akademisyenin, erkek siyasetçinin, erkek memurun, din adamının. Şiddeti uygulayan erkek! Sorumlusu herkes. Şiddeti uygulayan kişiyi yetiştiren anne, öğretmen, sesini çıkarmayan akraba, komşu, arkadaş, çevre. Kocası tarafından öldürülen kadının naaşını kadınlar taşıdı. Niye? Ölüm haberi duyulur duyulmaz erkeklerin harekete geçmesi ve yapan kişiye “sen nasıl bir adamsın, nasıl insansın” diye tepki koyması gerekmez miydi? Erkekler neden susuyor? Kadına şiddeti önlemek istiyorsak erkeklerle birlikte hareket etmeliyiz.
Kadına şiddet bir erkek meselesidir!
-Erkeksen öfkeni yen! sloganı bundan mı?
Aynen. Biz bu işi erkekleri hedef kitlesi seçerek yapmak istiyoruz. Şiddeti uygulayan erkek ve bu şiddete dur demek için sadece kadınların mücadelesi yeterli olmuyor. Erkeklerin o şiddeti uygulayan erkeğe karşı durması gerekiyor. Erkekliğinden utanması mı gerekiyor, erkekliğinden vazgeçmesi mi gerekiyor, ne isterse yapsın. Ama önce “her zamanki gibi dövdüm bu defa öldü” diyen adama, Türkiye’nin yarısı erkeklerden oluşuyorsa o yarının ayağa kalkıp “sen nasıl bir erkeksin” demesi gerekiyor. Niye duymuyoruz erkeklerden bu erkek şiddetine karşı iki cümle?
-Sloganınız da bir ‘kışkırtma’ da yok mu?
Bir ironi, iki anlam var. “Erkeksen kontrolünü kaybetme” diyoruz. “Kontrol sendeyse kendini kontrol et”. Bir de “kadına şiddete hayır” gibi cümleler karşı tarafa bir şey ifade eden cümleler değil artık. Bir toplumun sosyal gerçeklerini gelenekleri, örfü, adeti, dini ritüelleri ve tarihi oluşturur. O yüzden kendi sosyal gerçekliğimizden hareket etmek zorundayız soruna çare ararken.
‘Kadına şiddete hayır’ın etkisi kalmadı
-Sorunu tespit ederken, yönteminizi belirlerken sonsuz özgürsünüz. Ama “kadına şiddete hayır” cümlesi artık işlemiyor dediğinizde yıllardır bu alanda çalışan kadın derneklerini, emeklerini ve yöntemlerini de eleştirmiş oluyorsunuz. Neyi eleştiriyorsunuz?
Kadına şiddete hayır denmeli elbette ama sadece bu cümleyle şiddetin önüne geçemezsiniz. Kadınlar yalnız bu konuda. Kadın dernekleri sadece kadınlardan oluşur. Biri şiddete uğrar sadece kadın dernekleri harekete geçer. Hayır, bu mesele çözülecekse topyekun ortak çabayla çözülür. Biz klasik feminist bakış açısından ayrılan bir derneğiz. Sosyal gerçekliklerimiz başka, verilerimiz değişti. Yüzde 30 kadın istihdamı var Türkiye’de. Okuma-yazma oranı yüzde 86, genç kuşaklarda eşit. Zamanla ve feminizmin mücadelesiyle kadın kendine yeni bir sosyal statü elde etti. Batı yıllarca kadını ezen erkektir diyerek batı dışı coğrafyaya ihraç etti bu tezi ve ideal olarak batı tipi kadını gösterdi. Afrikalı kadınlar da itiraz etti. “Hayır” dediler “bizi ezen erkeklerimiz değil beyaz kadın”. Müslüman kadının aşağılanmasında ötekileştirilmesinde bu feminist bakış açısı vardır. Dünyada tek tip kadın yok halbuki. Tektip toplum yok. Biz bu tektipleştirmeye karşı farklılıkların kadını ve demokrasiyi zenginleştirdiğini benimseyen bir derneğiz. Bizim için çeşitli kadın var ve her farklı kadının farklı problemleri var. Dolayısıyla çözümler de farklı ve yerel olmalı.
6284 nolu yasa yeniden ele alınmalı
-Türkiye’de kadına şiddete karşı son yıllarda artan bir çalışma var aslında. Başarı oranı nedir sizce? Tedbirler işe yaramıyor mu?
6284 sayılı kanunun yeniden gözden geçirilmesine ihtiyaç var. Uygulamada görüldü ki tedbirler kadını korumakla birlikte aile birlikteliğine zarar veren yönlere de sahip. Mesela bir ailede kavga var. Kadın hemen gidiyor rapor alıyor, savcı kocaya evden uzaklaştırma veriyor, adam da evine yaklaşamıyor. Ama araya barıştırmak için girenler oluyor. Barışıyorlar ancak devlet kamu davası olarak devam ettiriyor bunu. Bu defa aile, süren o davadan dolayı tekrar huzursuz oluyor. KADEM hukuk komisyonu da yasanın kadını daha iyi nasıl koruyacağı üzerinde çalışıyor.
Fiziksel üstünlük erdem değildir
-Ailelerin parçalanmaması, şiddetin önlenmesi için arabuluculuk müessesesi kamu eliyle devreye girse, işe yarar mı ne dersiniz?
Bu zaten var toplumuzda. Hısım akraba aileyi barıştırır. Ama şiddeti sonlandırmaya yetmez bu. O yüzden biz KADEM olarak algı değişimi çalışmasını öneriyoruz. Şiddeti uygulayan erkeğin ne kadar yanlış yaptığını ona gösterecek bir algıyı yaratmamız gerekiyor. Bir de erkeğe, şiddet uyguladığının insan olduğunu hatırlatmamız lazım. Ayrıca erkek olsa o şiddeti uygulayabilecek mi? Hayır! Gücü yettiği için yapıyor bunu. ‘Fiziksel üstünlük erdem değildir’i öğretmemiz gerekiyor. Çocuklara toplumsal cinsiyetçi roller vermemek, öyle davranmamak lazım. Kadın ya da erkek olmayı değil insan olmayı öğretmemiz lazım. Önce insan hakları, sonra kadın hakları.
Sümeyye Erdoğan da diğer üyeler gibi çalışıyor
-Yönetim kurulu üyeleriniz arasında Sümeyye Erdoğan da var, bu durum KADEM’i nasıl etkiliyor?
Sümeyye Erdoğan, bilgili akıllı eğitimli ve bu meseleye kafa yormak, emek vermek isteyen bir insan. Diğer kurul üyeleri nasıl çalışıyorsa o da öyle çalışıyor. Önemli bir emeği katkısı var derneğimize. KADEM üyesi olması bizim biraz göz önünde olmamıza ve önyargılı yaklaşımlara yol açıyor ama yalan haberlerle yanlış algı oluşturmak isteyenlerin amacını biliyoruz ve hukuki süreçleri başlatıyoruz.
-Sözcü’ye göre 8 Martta Başbakan’ın katıldığı etkinliğine sadece KADEM davet edilmiş ama. Bir ayrıcalık mı sağlanmış?
İyi de o etkinliğin ev sahibi bizdik! Proje bizim. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile birlikte bir çalıştay düzenledik. Türkiye’nin de farklı illerinden 100’den fazla kadın derneği katıldı etkinliğimize.
Külliyen yalan! KADEM genç dinamik ve sosyal hayatın gerçek kadınlarından oluşuyor. Benim gibi uluslar arası fon sistemini iyi bilen, projeleri için fon alabilen üç-dört üyeye de sahip. Haberler öyle yalan ki uluslararası fon süreçlerinin nasıl işlediğini bilenler güler. Biz birinci yılını yeni dolduran bir derneğiz. Hangi uluslararası kurum bir yaşındaki bir derneğe fon aktarır?
-Aldığınız fon var mı şu ana kadar?
BM’ye iki proje teklif ettik. Aile Bakanlığı’yla iki ortak başvurumuz var İsveç Kalkınma Ajansına, kadınların ekonomik hayattaki statülerini artırmakla ilgili. Sadece o projemiz geçti onaydan.
Tüm erkek yöneticiler çok mu liyakat sahibi pardon?
-Yönetim kademelerinde kadın sayısı arttı. Yorumunuz?
Ama yetmez. Şu an kadının emeğine her alanda evet ama yönetimde hayır gibi bir durum var. Bununla mücadele etmemiz lazım.
-O pozisyonlar için liyakat sahibi kadın yok diyenler var?
Acaba o pozisyonlarda oturan erkeklerin hepsi çok mu liyakat sahibi? Herkes işini mükemmel mi yapıyor? Değil! Müsaade etsinler de biraz da kadınlar gelsin, eminim çok iyi yapacaklar vardır.
-Niye böyle oluyor peki?
Çünkü o pozisyonlar için isimler mesai saatleri dışındaki görüşmelerde belirleniyor. Kadınlar mesai bitince evine gidiyor. Çoluğu çocuğu ailesi var. Hem kadın çalışsın hem aileyi güçlü tutsun diyeceğiz, hem de lobileri, istişareleri mesai dışında yapacağız? Yap sabah 10’da, kadın da gelsin hakkını savunsun, arkadaşını önersin.