
Kadir gecelerinde Ayasofya çok farklı olurdu. Padişah, teravih namazını burada eda eder, namazdan sonra meydanda toplanan halka tatlılar dağıtılır, şenlikler yapılırdı. Sultanların, mübarek gecelerdeki "Ayasofya" tercihini, "Ama ben temelden camiyim" diye biraz tepeden bakan Süleymaniye, sol yanındaki ihtişamdan gözü kamaşan Sultanahmet hep kıskanırdı.
Tarih 3 Şubat 1932. Yine bir "Kadir Gecesi"ydi. Bütün İstanbul; Ayasofya Camii'nde ve önündeki meydanda toplanmıştı.
Fakat o gece Ayasofya'da bir gariplik vardı. Her taraf polis-jandarma müfrezesi kaynıyor, camilerde görmeye hiç alışık olmadıkları tipler ortada telaşlı telaşlı dolaşıyordu. Hele cami balkonlarına dizilmiş fötr şapkalı; puro tüttüren gavur tipleri kimsenin aklı almıyordu.
Camiye girebilenlerin şaşkınlığı daha da artıyordu. Gören "Bunlar burada ne arıyor" diye soruyordu... Üst kat tamamen ecnebiler tarafından işgal edilmişti. Avrupalı büyükelçiler, memurlar, eşler, çocuklar; hatta papazlar...
Bunlar ne ki... Asıl şaşkınlık gerideydi...
Zira biraz sonra Ayasofya'nın bütün minarelerinden; garip naralar yükselmeye başlamıştı...
"Tanrı uludur, Tanrı uluduuuuuurrr!!!..."
Sürekli uğuldayan Ayasofya meydanı bir anda buz kesmiş, binlerce kişden çıt çıkmaz olmuştu. Minarelerde uluyanlar dışında, sadece balkondaki "lengerli gavurlar"ın alkışları yankılanıyordu kalabalık meydanda.
Bu sessizliği bazı gazeteler "Türkçe ezanı halk, misli görülmemiş bir huşû ile dinledi" diye yazsa da aslında milletin şaşkınlıktan dili tutulmuştu.
Bir süredir etrafta dolaşan, "Ezan Türkçe okunacakmış, hatta Fatih Camii'nde başlamış" söylentileri buydu demek ki...
Cami içindekilerin şaşkınlığı ise giderek daha da artıyordu. Ezan, kamet, salavat; bu akşam hepsi değişmişti...
İnsanlar ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. Korku ve kararsızlık içerisinde herkes birbirine bakıyor; yanındakinin yaptığını yapıyordu.
Hafız Yaşar "Tebareke" diye başlamış ama "Türkçe gazel" okumuştu. Peşinden, "İstanbul'un meşhur hafızları" denen 30 kişi, "farklı sureler" diye; farklı havalar asılmışlardı. Cami panayıra dönmüştü. Bunlar hangi ara bu kadar sapıtmıştı?..
Hafız Yaşar, bu "kabus gecesi"ni, "Bu günleri gösterdiği için... Reisicumhur'a dua" ile bitirmişti.
Teravihin coşkusu başlamadan bitmişti. Tatlı zaten sultanlarla birlikte; çoktan gitmişti...
EZANA İHANET ANADOLU'YA YAYILIYOR
O akşam oradaki 40 bin (Cumhuriyet gazetesine göre 70 bin) Müslümanın yaşadığı şok, ertesi gün dalga dalga bütün Anadolu'ya yayıldı.
Gazeteler "Türkçe ezan" haberleriyle doluydu.
Zaten birçok il ve ilçeye "Türkçe ezan ve kamet" talimatı gittiği için millet vahameti yakından da görmüştü!
Bu garip uygulamayı başlatanlar, her zamanki aldatmacaya başvurarak, "Millet dört gözle Türkçe ezan kararını bekliyor" demişlerdi ama hiç kimse memnun değildi. Herkesin bağrı "yanardağ" gibi kaynıyordu ama diktatörlük dönemi olduğu için kimse sesini çıkaramıyordu. Minare kapılarında sivil polisler pusu kuruyor, camilerin içine kadar girmiş olan jandarmalar ezan ve kametin nasıl okunduğunu kontrol ediyordu.
Millet, dinine yapılan bu saldırıyı bir türlü hazmedemiyor, ibadetine bile burnunu sokan diktatörlüğe, bakışlarıyla öfke yağdırıyordu. Bu zulüm yetmezmiş gibi milleti tahrik etmek için de ne gerekiyorsa yapılıyordu.
Nitekim Bursa'da, damarına basılan Müslümanların sabrı taşmış, halk valiliğe yürüyerek "Türkçe ezan zulmü"nü protesto etmişti. Sadece "protesto" sınırlarında kalan bu tepkiye bile cevap çok sert olmuştu. İzmir'deki gezisini yarıda keserek Bursa'ya gelen Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal bu tepkiyi, "dini siyasete alet eden irtica hareketleri" olarak nitelemiş, "Cumhuriyet adliyesinin pençesinden kurtulamayacaklar" demişti.
Halbuki, bu "Türkçe ezan zulmü", şifahen başlatılmış; kanunsuz bir uygulamaydı. Ama "Kanun yoksa ceza da yoktur" diye ümitlenmeyin... CHP diktatörlüğünde, Müslümanlara ceza vermek; daha doğrusu devlet zulmü yapmak için kanuna-hukuka ihtiyaç yoktu... Nitekim reisicumhur talimat verdi; müftü, savcısı, hakim anında işten el çektirildi. Yetmedi, protestoya karışanlar; "zulüm olsun" diye Çorum'a gönderildi; bir yıl ceza mahkemesinde süründürüldü, sonra da hapis ve sürgün ile hadleri bildirildi.
Bir sonraki yazımızda "CHP'nin Diyaneti"nin yaptıklarından söz edeceğiz...