Kafana göre değil, kuralına göre oyna

İbricic denilen adam; yeni takımındaki daha ilk maçında, G.Saray’ı hallaç pamuğu gibi attı. Top alıp verişi, arkadaşlarını pozisyona sokuşu, takımını yönetişi ve attığı gol; klasının damgası, mühürü, kaşesiydi. Ara transfer değil, ana transfer olmuş!

***

Hakemlere ligin devre arasında verilen eğitimlerde; bazı yorumlama farklarına gidildi. Eskiden vücuttan seken topun ele temas etmesi; sarı kartı gerektirmiyordu. Ama bu kez “Eller vücuda yakın ya da doğal duruşunda değilse; vücudundan sekse bile artık sarıyı çıkartın” dediler. Hatta demekle kalmadılar, “Bunları asla kaçırmayın” diye ısrar dahi  ettiler. Ama Bülent Yıldırım gibi birinci sınıf bir hakem bile; bunu kulak arkası ediyorsa, geridekilerini hesaba katmayın.

Daha ikinci yarının ilk maçında ve oyunun henüz 14. dakikasında, üstelik Kasımpaşa ceza alanı içinde top Elmander’in vücudundan sekip eline geliyor. Hakem bırakın sarı kartı çıkarmayı, pozisyonu durdurmuyor bile...

E şimdi ben, o seminerden ne anladım? Ya da Bülent Yıldırım ne anladı?

İhtarlar, uyarılar, ders diye verilenler bir kulağından girmiş, öbür kulağından çıkmış... Basit hata demeyin; aynı hareket yarın öbür gün devamında golü de getirerek önemli hata olur, işin içinden çıkamazsınız. O gün öyleydi de, bugün niye böyle diye sorarlar. Apışıp kalırsınız.

***

Barcelona kadar usta, Barcelona kadar güçlü Barcelona kadar tehlikeli olamayabilirsiniz; ama Barcelona kadar süratli olabilirsiniz.  Fakat G.Saray onu da beceremiyor... Türk futbolunun statik, kronik ve iflah olmaz hastalığı düşük tempodur. Ülke bunu aşamıyorsa, G.Saray hiç aşamaz.

İş zora düşünce ya da maç elden gitmeye yüz tutunca harekete geçmek ve vites yükseltmek; futbolun temel kuralıyla çatışır. Maçı baştan ciddiye alacaksın... Tempoyu kafana göre değil kuralına göre arttıracaksın. Zora düştüğünde harekete geçersen; o hızlı futbol olmaz, panik futboluna dönüşen futbol olur.  Sonu da, genellikle böyle hayal kırıklığıdır.