Önce kýsa bir deðinme:
Papa 16. Benedikt’in 28 Þubat îtibâriyle makâmýndan ferâgat etmesi Katolik Âlemi ve bütün dünyâ için ne anlama gelir göreceðiz. Ben þahsen çok derin bir anlamý ve büyük etkisi olacaðýný sanmýyorum ama tabii ki bilinmez.
16. Benedikt târih boyunca makâmýný býrakan altýncý Papa. Diðerlerinin hepsi Ýlkçað ve Ortaçað’da.
Bu vesîleyle nâçizâne bir düzeltmede bulunayým:
Bütün basýn-yayýn organlarýmýzda kullanýlan tâbirle Papalar “istîfâ” etmezler!
Makamlarýndan “ferâgat” ederler.
Þimdi önceden planladýðým konuya geçmek istiyorum:
Yýllar boyunca kaç kere yazdým artýk bilmiyorum ama bâzý insanlar bâzý þeyleri ya yeteneksizliklerinden ya da iþlerine öyle geldiði için anlamamakda ýsrâr ediyorlar.
Benim “komünist” olmam da bunlardan biri.
Belki yirmi senedir birileri benden bahsederken vaktiyle komünist olduðumu ve sonra (muhtemelen hidâyete ererek!) bundan vazgeçdiðimi yazar dururlar.
Bense usanmaksýzýn bunun doðru olmadýðýný yazarým ama nedense derdimi bir türlü anlatamam.
Baþka bir konu olsa, meselâ eskiden kýrmýzý severken sonralarý lâciverde kaydýðýmý ileri sürseler boþ vereceðim. Ama komünizm benim öteden beri, benimsemek þöyle dursun, hiç hoþlanmadýðým ve hep mesâfeli durduðum bir ideolojidir. Zâten benim komünist olduðumu yazanlar bunu doðrulayacak tek bir satýrýmý bile gösteremezler.
Benim harâretle savunduðum husus “çoðulcu demokrasi”dir!
Bir ülkede bu oldukdan sonra ister demokratik sosyalizm ister muhâfazakâr her türlü iktidar kabûlümdür. Zîrâ onu halk seçmiþdir ve yanýldýðýný görürse bir dahaki sefere hatâsýný düzeltir.
Böyle bir ülkede dikta rejimlerine ise nasýl olsa yer yokdur.
Þahsen “sosyal piyasa ekonomisi” bana sempatik geliyor. Bu sistemde bir yandan kapitalizmin kurallarý iþlerken bir yandan da, altda kalanýn caný çýkmasýn diye, belirli sosyal güvenlik tedbirleri de yürürlükde olduðundan meselâ iþsiz kalanlar sefâlete düþmekden kurtulmuþ oluyorlar.
Kýsacasý “sâbýk komünist” hiç olmadým, vesselâm!
Yine bilmem kaçýncý kere olmak üzere bir kere daha ve muhtemelen yine beyhûde yere düzeltmek istediðim bir baþka yanlýþ da Babam Nihâl Atsýz’ýn “kafatasçý” olduðu yolundaki iddiadýr.
Atsýz, evet, ýrkçýydý ama “kafatasçý” deðildi!
Pazar günü yine iki kiþi yazmýþ. Bu kadar laf anlamazlýða ne dendiðini artýk bilemiyorum ama lâhavle çekerek bir kere daha tâne tâne ve herkesin not alabileceði kadar aðýr bir tempoda anlatayým:
Atsýz kafatasý ölçerek soy-sop tesbît edileceði iddiasýný saçma bulurdu. Evdeki yazý masasýnýn üzerinde bulunan ve uçlarý içe dönük iri bir pergele benzeyen nesneyi “kafatasýölçme âleti” diye yutturup þunun bunun kafasýný önden ve yandan ölçer, sonra kargacýk burgacýk rakamlar yazarak bir þeyleri hesablama rolü oynardý ama bunu þaka olsun diye yapardý. Çünki o nesne Dr. Rýzâ Nur’dan kalma bir “havsala ölçme âleti” idi. Havsala diye kadýnlarýn leðen kemiði geniþliðine derler. Hâmileler rahat doðum yapacaklar mý bunu anlamak için vaktiyle kullanýlan bir enstrümandý.
Ben bunu sütun yazýlarý hâriç “Ömrümün Ýlk 65 Yýlý” adlý kitabýmda da anlatdým ama bâzý “tuhaf” niyetli yâhut okuduðunu anlamakdan âciz kiþiler hep o pasajýn ilk bölümünü, yâni ölçme yapdýðýný anlatdýðým satýrlarý alýp sebebin açýkladýðým son paragrafý es geçiyorlar. Çünki o bahsin baþýnda latîfe olsun diye “Eveeeet, Atsýz yamanbir kafatasçýydý...” filan gibi bir þeyler yazmýþdým. Orayý alýp sonunu almayýnca ben sanki ciddîmiþim izlenimi doðuyor tabii.
Eh, oðlu bile yazdýðýna göre...
Bu davranýþýn ahlâk kurallarýna ne kadar uyduðunu lütfen okuyucularým bizzat takdîr etsinler.
Babam kan ýrkçýsýydý.
Peki, kan tahlillerini nasýl yaptýrýyordu sualine gelince “damarlarýndaki asil kan” tâbirini kullanan Büyüðümüzün tahlilleri yaptýrdýðý laboratuarýn Peder de müþterisiydi...
Tamam mý?