Kafayı yediler

Penguen dergisinin bir çizeri, hadi ismini de söyleyeyim, Bahadır Baruter, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaretten yargılandı ve suçlu bulundu. 

Dava, Erdoğan’sever bir “hassas vatandaş”ın suç duyurusu üzerine açılıyor.

Baruter, Penguen dergisinde yayımlanan kapak karikatüründe, Erdoğan’a top işareti yapan bir bürokratı resmetmiş... Bürokrat, önündeki düğmeyi ilikliyormuş gibi yaparak Erdoğan’a o çirkin işareti çakıyormuş. Bir Cumhurbaşkanı’nı bu şekilde çizmek yasalarımıza aykırıymış, dolayısıyla karikatürist cezalandırılmalıymış.

Erdoğan konudan haberdar mıdır?

Sanmıyorum...

Karikatürü görür görmez cinleri tepesine üşüşmüş ve “derhal derdest edile” diye bir emirname mi yayınlamıştır?

Sanmıyorum...

Buradaki “sanmıyorum”ların, Erdoğan’ı işin içinden çekip çıkarmaya ve kabahati tamamen “hassas vatandaş”a yüklemeye yönelik olmadığını hatırlatmaya gerek var mı?

Doğrudan Erdoğan’ın başvurusu üzerine açılmış davaları biliyoruz. Ama Baruter’e yönelik dava onlardan biri değil. Karikatür, belli ki, Erdoğan’dan önce, Erdoğan’sever o hassas vatandaşı rahatsız etmiş. Ve mahkemeye koşmuş.

Hemen bu “rahatsızlığı” anlamadığımı ve yadırgadığımı söyleyeyim.

Bir insan, önünü iliklerken, parmakları istemsizce o “uygunsuz” şekli alabilir. Üstelik bir karikatürden söz ediyoruz. “Abartı sanatı” olarak da bilinen karikatürden... Karikatür kişileri, genellikle“anatomik ölçülere” uygun olarak çizilmezler. Abartılırlar... Burun, patlıcana benzetilir mesela. El ve ayaklar, yine abartılı ve boğumlu olarak çizilir. Dolayısıyla, anatomik ölçülere uygun olarak çizilmemiş bir karikatürden yola çıkarak, “Burada Erdoğan’a sen şöylesin demek istenmiştir” gibi abartılı bir sonuç çıkarmak, hem ayıptır, hem yakışıksızdır. Bunu, bir Erdoğan’sever olarak söylüyorum...

Bir Erdoğan’sever olarak şunu da söylüyorum: Ki, daha önce çok söyledim... Güç ve iktidar sahipleri, tahammüllü olmak zorundadır. Vaktiyle, bir mizah dergisi, Erdoğan’ı türlü kılıklarda resmetmişti: Yılana, kirpiye filan benzetmişti. Konu mahkemeye intikal edince, iktidar olmanın mecburiyetlerini hatırlatmış, güç ve iktidar sahiplerinin geniş bir “tolerans penceresinden” bakmaları ve öyle her şeye (her yakıştırmaya, her yaftalamaya, her benzetmeye) dava açmamaları gerektiğini söylemiştim.

Bu düşüncemi muhafaza etmekle birlikte şunu da ekliyorum:

Mahkemelerin, bazı “hassas vatandaş”ların başvurusunu ciddiye alarak gereksiz bir işgüzarlık sergilediklerini söyleyelim, bu durumu dibine kadar eleştirelim, Bahadır Baruter’in (en azımdan bu davada) suçsuz olduğunu haykıralım... Haykırıyoruz işte.

Hepsine tamam da...

Erdoğan’a yönelik aleni hakaretleri ve “küfürleri” yok mu sayalım?

Kaç yıldır siyaseti izliyorum... Tarihte olup bitenlerden de iyi-kötü haberdarım... Erdoğan’a yönelik küfür ve hakaretlerin benzerini ne gördüm, ne duydum.

Denilebilirse, Erdoğan, Cumhuriyet tarihinin en çok eleştirilen, en çok küfredilen, en çok istiskale uğrayan yöneticisi...

Küfür ve hakaretler bir yana, bir de apaçık suç teşkil eden tehditler var...

Mesela, halkın oyuyla seçilmiş Cumhurbaşkanı, “halk güçleri” eliyle tehdit ediliyor.

Bu “halk güçleri”nin nasıl, ne zaman, kimin eliyle teşekkül ettiğini bilmiyoruz? Hangi meşruiyetten geldiğini de bilmiyoruz. Ama “halk güçleri”, tarihte Rus Çarı’na yaptığı gibi, bir gün Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni basacak, Erdoğan’ı oradan yaka paça indirecekmiş... Bu kadar koruma, saniyede bilmem kaç mermi atan otomatik silahlar para etmeyecekmiş...

Evet, “halk güçleri”nin durumdan vazife çıkaracakları zamanın çok yakın olduğunu müjdeleyen yazılar okuyoruz artık. Tam da, “kafayı yediler” nitelemesini haklı çıkaran ve bazı “hassas vatandaş”ların ilgi alanına girmesi gereken yazılar...

Hasan Cemal, mütemadiyen, “Sonun Menderes gibi olacak” diyor...

Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeminli gazetecisi, “Sonun Menderes gibi bile olmayacak, sürüm sürüm sürüneceksin” diye düzeltiyor...

Mülaaneci basın neredeyse her nüshasında “Yezit, Firavun, Tiran, Karun, Sufyan” diye saydırıyor...

Maocu Kemalistlerin “kaya gibi” adamı da, “halk güçleri”ni hatırlatıyor.

Hakikaten kafayı yediler...

HAMİŞ:

Bu yazıdan sonra, Mümtaz’er Türköne’den, “Savcılar Ahmet Kekeç’i neden tutuklamıyor?” şeklinde vatanperverane bir ihbar bekliyorum.