Kafkas denklemi dışında kalmamak için

İki ülke cumhurbaşkanının 2008 yılında attığı cesur adımı -ben de dahil- hatırlayan pek çok insan Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin bugünkü durumuna bakınca üzülüyor,  10 Ekim 2010’da Zürih Üniversitesi’nde uluslararası şahitler huzurunda imzalanan iki protokolün aradan geçen bunca zamandır uygulamaya konmamasından dolayı huzursuz oluyor.

Bana öyle geliyor ki çözümü zor iki sorunu birbirine bağlamakla hata yaptık, Kafkaslarda 2008 yılında gerçekleşen Gürcistan-Rusya Savaşı’nın yarattığı ortamda yakaladığımız inisiyatif üstünlüğünü kaybettik. Eğer protokollerin gereklerini Azerbaycan’ın gösterdiği tepkiye rağmen yerine getirebilmiş olsaydık, bugün Karabağ sorunun çözümü için Azerbaycan’a daha fazla yardımcı olurduk.

***

Amerikan Dışişleri Bakanı’nın hafta başındaki Bakü ziyareti sırasında sınırdaki askerlerinin ölmesine, çözüm için Rusya’nın iyi niyetinin beklenmesine gerek kalmazdı. Türkiye sorunların değil çözümlerin parçası olur, Kafkas İstikrar Paktı önerisi günü kurtarmaya yönelik bir teşebbüs olmanın ötesine geçerdi. Ama ne yazık ki protokollerin akıbetini Dağlık Karabağ sorununun çözümüne bağladık.

Böylece bütün bölgesel inisiyatifi Ruslara bıraktık. Artık Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerini devlet olarak normalleştirmesi için Rusya’nın Dağlık Karabağ sorununu çözmek amacıyla sıradan arabuluculuğun ötesinde bir şeyler yapması ve tarafları ikna etmesi gerekiyor. Ona da Rusya’nın niyeti yok.

Zaten sorunu çözmekten çok yönetmek amacıyla kurulan Minsk Grubu’nun diğer iki eş başkanı Fransa ve Amerika’da da samimi bir çözüm iradesi yok. Amerika ya da  Fransa’nın Ermenistan’a çıkarı olarak addettiği herhangi bir konuda baskı yapması çok zor.

Her iki ülkedeki güçlü lobiler çözüm sürecinin önünde önemli birer engel olarak dikiliyor. Diğer yandan Azerbaycan’ın doğal kaynakları da Fransa ve Amerika’nın iştahını sürekli kabartıyor, Azerbaycan üstünde de herhangi bir şekilde baskı kurmalarını engelliyor.

Ayrıca Amerika ve Fransa’nın şu sıralarda çözümden bekledikleri -NATO’nun genişlemesi başta olmak üzere- herhangi bir jeopolitik fayda da bulunmamakta. Dolayısıyla onlar sorunu çözmeye değil, tıpkı çözümden bariz zarar görecek Rusya gibi yönetmeye talipler. Kimse risk almak, dengeleri sarsmak, çıkarlarını zedelemek istemiyor.    

Bu yüzden de Dağlık Karabağ sorunu daha uzunca bir süre çözümsüz olacağa, kendisini bağlamış olan Türkiye de bölge denklemi dışında kalacağa benziyor. Ermenistan protokollerin hayata geçmemiş olmasından rahatsız, fakat Türkiye ile ilişkileri normalleşecek diye Dağlık Karabağ’da fedakarlık yapmaya ve uzlaşmaya hazır değil.

Ermenistan’ın Dağlık Karabağ sorununa bakışı bizim 20-30 yıl önce Kıbrıs sorununa bakışımızdan farksız. Ülkede resmi anlatısından başka bir görüşün olduğunu söylemek imkansız. Karabağ denince akan sular duruyor, yaşlı başlı insanlar dahi kanımız-canımız demeye başlıyor.

Kültür Üniversitesi’ne bağlı GPoT ile Euroasia Vakfı ve Erivan Basın Kulübü’nün USAID desteğiyle Erivan’da haftanın ilk yarısında gerçekleştirdiği toplantılar dizisinden ve Ermenistan’daki Amerikan Büyükelçisi’nin konuşmalarından benim çıkarttığım sonuç topun gerçekten bizim sahamızda olduğu ve bu bölgede siyasi rol oynamak istiyorsak kendi başımızın çaresine bakmamız gerektiği yönünde.

***

Görünen o ki ne iki konu arasında kurduğumuz siyasi bağlantı işe yarayacak, ne de birisi bize işe yarasın diye yardımcı olacak. Amerikalılar bırakın Ermenistan üstüne baskı kurup Karabağ, hatta işgal altında tuttukları Azeri topraklarından çıkmaları için Ermenileri zorlamayı bir kenara, Azerbaycan’a “Türkiye’ye baskı yapmayın” telkininde bile bulunacağa benzemiyor.

Evet, statükonun bize zarar vermediği doğru, soykırım meselesinin de Ermenistan ile olan ilişiklerden kopartıldığı gerçek. O sorun tabii ki Türkiye’nin kendi içinde çözülecek. Türkiye diasporası kabul ettiği insanların acılarını paylaşacak, varsa haklarını iade edecek. Ama Kafkaslarda etkili olmak istiyorsak, oyuna geri döneceksek, inisiyatif üstünlüğünü Rusya’dan alacaksak, yeni bir politika geliştirip Azerbaycan’ı da ikna ederek içinde bulunduğumuz durumdan çıkmanın yollarını aramamız şart.