Kale

Civarında herhangi bir sıfat ve yüklem bulunmadığı için, “kale” sözcüğü ilk bakışta bir anlam ifade etmeyebilir.

Bu başlığı seçmemin nedeni şu:

Bir gazeteci arkadaşımız RTÜK’le ilgili bir yazı yazdı.

Kendince haklı gerekçelerle, CHP’nin üye seçiminde düştüğü inanılmaz hatayı eleştirdi.

Detaya girmek istemiyorum.

Konu CHP ya da CHP’nin düştüğü “inanılmaz hata” değil...

Nitekim baktığımızda, CHP’ye “yakınlığıyla” bilinen yazarın eleştirilerinde (uyarılarında) haklı olduğunu görüyoruz ve “CHP bu kez de gafil avlandı” tespitine hak veriyoruz.

Konu, başka yazarlarda yahut gazetecilerde gördüğümüzde “yandaşlık” olarak niteleyebileceğimiz bir ifadenin, yazar tarafından özenle başlığa yerleştirilmesi ve bunun sakil kaçacağının hiç düşünülmemesi...

Başlık şu: “CHP’nin RTÜK kalesi düştü...”

Hatırlar mısınız bilmem, bir tarihte “kalelerimiz bir bir elden gidiyor” tartışması vardı.

Meclis’te çoğunluğu oluşturan AK Parti Cumhurbaşkanı seçmeye yeltendiğinde, hazirun, “Çankaya kalesi elden gidiyor” diye feveran etmiş, hemen arkasından e-muhtıra ve 367 rezaleti yaşanmıştı.

Çankaya’da CHP tandanslı biri yahut emekli bir bürokrat oturabilirdi.

Bunda beis yoktu.

Bu durumda Çankaya kalesi düşmemiş oluyordu.

Bürokratik oligarşinin dümen suyuna girmemiş biri seçildiğinde, hem Çankaya düşmüş, hem de “cumhuriyetin kazanımları bir bir elden gitmiş” oluyordu.

Böyle bakıyorlardı.

Bu bakışın “hak” olduğunu düşünüyorlardı.

Bir bürokrat eskisi de, 22 Temmuz seçimlerinden sonra, “Meclis AK Parti tarafından ele geçirildi” buyurmuştu.

Bu “ele geçirme operasyonu” burada kalmayacaktı tabii...

Sırasıyla Danıştay, Sayıştay, Yargıtay, MİT ve Emniyet “kaleleri” AK Parti tarafından ele geçirilecekti.

Nitekim, hâkim ve savcıların seçilmesini düzenleyen yasa değişikliği, CHP’liler tarafından benzeri bir itirazla karşılandı: “İktidar partisi, yargıyı ele geçirmek istiyor.”

Dönemin Adalet Bakanı Mehmet Moğultay, “Yargı kadrolarına 5 bin kişi atadık. Bunları MHP’lilerden mi seçecektik? Elbette kendi adamlarımızı seçtik!” dediğinde yargı “bağımsızlığını” koruyordu, bu itiraf hiçbir surette problem yapılmıyordu ama hâkim ve savcı atamaları denetime açık bir şekilde yasal hüviyete kavuşunca, yargı elden gidiyor ve “düşen kalelere” bir yenisi daha ekleniyor...

İlginçtir, 2010 referandumunda da “kalelerimiz elden gidiyor” tezi işlendi.

12 Eylül’e yargı yolu açılacak...

İtiraz hazır: Kalelerimiz elden gidiyor.

Kuvvetler arasındaki hiyerarşi ortadan kaldırılacak...

İtiraz hazır: Kalelerimiz elden gidiyor.

Ombudsmanlık kurumu ihdas edilecek... Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı tanınacak... 12 Eylül mağdurlarının “şekvacı” olması sağlanacak... Emek Sineması yıkılıp yeniden yapılacak... Taksim’deki “topçu kışlası” ihya edilecek...

İtiraz hazır:

Kalelerimiz elden gidiyor.

Bir defa nerden sizin “kaleleriniz” oluyor? Bu ülke CHP’nin ya da kendisini birtakım arkaik kavramlarla ifade eden bürokratik oligarşinin tapulu malı mı?

İster misiniz, PKK’nın tamamen çekilmesinden sonra, “Terörü siyasi manivela olarak kullanma hakkımız elden gidiyor... Bir kale daha düştü!” diye ağlasınlar.

Bunu da yaparlar. Hiç şaşırmam...