‘Kalekol’ önyargısını nasıl giderebiliriz?

Lice/Hezan Köyü’nde son yaşananlar, çözüm süreci bölge raporlarına da yansıyan “kalekol” hakkındaki soruların güncelleşmiş halidir. Bakanlığın acilen başlattığı adli idari takip, sorumluların tespiti gibi ivediliklerin yanı sıra, siyasilerin verdiği taziyeler tansiyonun düşmesinde etkili olmuştur. Kaygılı ulusalcıların Lice/Hezan’a el atmasını önleyen BDP’nin tavrı, 18 yaşında vurularak hayatını kaybeden Medeni Yıldırım’ın annesinin taziye acısına rağmen galeyana gelmiş kalabalıklara verdiği teselli de kayda geçecek durumlar... Kaçırılan uzman çavuş Yetkin Beğen’in serbest bırakılması da sevindirici olaylardan.

Hezan hakkında Diyarbakır Mazlumder’in hazırladığı raporda; “köylülerin birbirini vurduğu veya uyuşturucu bağlantısı” gibi iddiaların, olayın üstünü örtmek kaygısı uyandırdığı ifade ediliyor. Elbette olayın üzeri örtülmemeli, hatta bu ihtimal hissiyatı bile başlı başına toplumsal barış adına kaygı vericidir. Uyuşturucu ticareti gibi derin bir sorun elbette görmezden gelinemez. Devlet ve siyaset; birbirini besleyen terör, güvenlik, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı gibi iç içe geçmiş büyük organizasyonlarla mücadele etme işini elbette düzenleyecektir.

Bir de hayatın içinden küçük hikayeler var... Cuma namazından çıktıktan sonra katıldığı gösteride hayatını kaybeden 18 yaşındaki Medeni Yıldırım’ın kısa hayatı mesela.. Medeni orada yapıyordu? Ne arıyordu? Neyeydi itirazı? Şayet bunu sormazsak, anlayıp cevaplayamazsak, bu işin sonu gelmez. Karakolların barış, güvenlik ve asayiş için değil de, bölge insanını kontrol ve hatta cezalandırma gayesiyle inşa edildiğini düşünen binlerce Medeni var. Bunu polemik olsun diye yazmıyorum, sizleri üzmek de değil niyetim.  Sadece Hudut güvenliği için değil, toplumsal emniyet adına, hatta lokal çatışma ihtimallerini acilen adalete taşıma adına, karakolların ilk adım hukuk müracaatında önemli işlevler gördüğünü biliyorum.

***

Yalçın Akdoğan “terör eylemlerinden vazgeçen bir örgüt daha korunaklı karakollardan niçin rahatsız olur” diye soruyor haklı olarak. Ama rahatsızlığı olan sadece PKK değil. 90’lı yılların abartılı güvenlikçi uygulamalarıyla adeta cehenneme çevrilmiş bölgelerden bahsediyorsak, karakollar aleyhine zihinlerde yerleşmiş korku tünellerini atlayamayız. 90’lar boyunca karakollarda kaybolan insanların hikayeleriyle katmerlenmiştir bu önyargılar. İşkencelerle buharlaşıveren hayatlar, sırra kadem basmış ve bir daha bulunamamış yüzlerce insan... Birer kara delik gibi hayatları yutup söndüren alacakaranlık kuşağı şeklinde anlatıyor bölge insanları 90’larda başlarından geçenleri...

10 yılda elbette çok şey değişti. Hatta insan hakları ve hürriyetler bağlamında sessiz devrim diyebileceğimiz hayati mesafeler katedildi. İşkenceye sıfır tolerans uygulamaya geçti. Bunu hem bölge halkının hem BDP’nin inkar edemeyeceği  açık.

Kontrol dışı kalmayı hedefleyen mihrakların eski yaşanmışlıkları kanatarak çıkarları gereği  negatif propaganda yaptığı malum. 90’ların karakol algısıyla açılmış bu derin yaradan tüm kötü niyetliler istifade edeceklerdir. De... Peki bizler ne yapıyoruz?

Diyarbakır’da 9 karakolun ihtiyaç kalmadığı için kapatıldığını, yeni bir karakolunsa yapılmadığını söyledi Valilik. Tahkim edilen karakolların ihale anlaşmalarıysa iki ila bir yıl öncesi verilmiş, işin garibi geçen seneye kadar Mehmetçiği koruyamadığı için eleştirilen aynı çürük yapılar, bugün güçlendirilirken de ayağa kalkıyor bazı çevreler. Yeni bir karakol yok! Bu çok önemli açıklamayı niçin kimse duymak istemiyor? BDP, yeni bir karakolun yapılmadığını bilmiyor mu? Peki niçin hala yeni karakollar yapılıyor demeye devam ediyor?

Devlet, karakollar aleyhine birikmiş eski önyargılara karşı ciddi bir halkla ilişkiler çalışması yapmalı.  BDP de eski politik ezberlere mahkum etmemeli söylemini, kendini yenilemeli.