30 yıldır silahla çözülmeye çalışılan bir sorunu nihayet siyasetle çözmeye çalışan bir devlet ve örgüt iradesi varsa, çözüm süreci tüm sıkıntılarına rağmen hala yürüyorsa, arkasında PKK-HDP siyasi hattını destekleyen Kürtler dahil tüm Türkiye toplumunun desteği olduğu içindir. Bunun anlamını ve kıymetini herkesin bilmesi gerekir. Müzakere aşamasına geçilebilmesi için dile getirilen “önce kamu düzenini bozan eylemlere son verilmeli” şartı, devletin hükümetin bir dayatması gibi algılanmamalı. Değil çünkü. Bu talep, bölgede yaşayan ve PKK’yla örgütsel bağı olmayan çok geniş bir Kürt nüfusunun ve Türkiye toplumunun tamamının talebi. Süreç başladığından buyana suistimal edilen ama süreç hatrına bir şekilde susulan, 6-8 Ekim Kobani olaylarında ise tahammül gösterilmemesi gerektiği çok net görülen bölgedeki şiddet olaylarına biran önce son verilmesi şart o yüzden. Aksi halde kamuoyunun sürece verdiği desteğin zayıflama eğilimine girdiği de görüldü. Toplumsal destek erirse tarafların masada anlaşıp anlaşamamasının hiçbir anlamı olmaz. Çünkü taraflar, toplumun razı olmadığı bir anlaşmayı bırakın kabul ettirebilmeyi, dışarı çıkıp anlatamazlar bile. Bu nedenle “önce kamu düzeni sağlanacak” talebi devletin hükümetin değil öncelikle Türkiye toplumunun talebidir. Hatta Hükümete bir buyruğudur. Sürecin diğer tarafı olarak İmralı-Kandil ve HDP’nin bunu görmesi ve önemsemesi gerekir. Lütfen bu durumu görüşmek için gittiğinizde Abdullah Öcalan’a ve Kandil’dekilere de iletin. ”
Lütfen Öcalan’a iletin
Öcalan’a ve Kandil’e doğrudan iletilmesi ricasıyla dile getirilen yukarıdaki cümleleri geçen hafta HDP Grup Başkanvekili Sayın İdris Baluken’le görüşürken ben kurdum.
Barışa Bak platformundan bir heyet olarak TBMM’de grubu bulunan dört partiyi de ziyaret etmiş ve partilerin grup başkan vekillerine” bizler sivil toplumun bir parçası olarak buradayız, toplumun sizlerden beklentisi bahane değil çözüm üretmeniz, şikayet etmeyin sorunu çözün, barış sürecini toplumun talepleri doğrultusunda yürütün, gözümüz üzerinizde” demiştik.
Çözüm sürecine toplumsal destek başından itibaren çok yüksek olsa da, sivil toplum örgütleri zaman zaman bu konuda güçlü destek açıklamaları yapsa da ilk kez sivil bir oluşum, parti ayrımı gözetmeksizin Meclisteki tüm partilerle görüştü ve “barış için çalışın” dedi.
Gerçi daha önce de aralarında Can Paker, Ali Bayramoğlu, Mehmet Uçum, İHD başkanı Öztürk Türkdoğan, Zübeyde Teker, Ayhan Oğan ve benim de olduğum “çözüm için sivil inisiyatif” grubundan bir heyet olarak, evvela o zamanlar Başbakan Yardımcısı olan Beşir Atalay ve AK Parti grupbaşkanvekili Mahir Ünal ile sonra da HDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ve Pervin Buldan ile benzeri bir görüşme yapmış idik.
Barışa Bak olarak siyasi partilerle şu ana kadar olan performansları üzerinden birer görüşme yaptık. Talebimizle beraber eleştirilerimizi de ilettik, onların yaklaşımlarını dinledik. Hatta partiler arası kapalı devre iletişim bile sağladık ve birbirleriyle ilgili dilek temenni ve serzenişlerini birbirlerine aktardık.
Platformun amacını pazartesi günü Star’da yayınlanan Barışa Bak sözcüsü Cengiz Alğan ile yaptığımız röportajdan, Meclis görüşmelerinin detaylarını ise Orhan Miroğlu’nun kapsamlı yazısından okuyabilirsiniz.
UTSAM’ın gösterdiği
Türkiye’de yaşanan çözüm süreci Türkiye’nin kendi iç meselesini kendi imkanları ve aktörleriyle çözme politikası olsa da meselenin bölgesel ve küresel uzantılarının geçmişte ve halihazırda nasıl ve ne kadar aktif olduğunun-elbette ki- herkes farkında.
Bu işin çözümü bunun için bu kadar zor ve çetrefilli zaten. Ama imkansız değil. Denkleme giren her aktörün faktörün neden ve ne şekilde değiştiğinin iyi gözlenmesi ve bu değişkenlerin olabildiğince iyi kontrol edilmesiyle istenen sonuç elde edilebilir.
Geçen hafta sonu Antalya’da Uluslararası Terörizm ve Sınıraşan Suçlar Araştırma Merkezi (UTSAM) ile Polis Akademisi’nin ortaklaşa düzenlediği üç günlük “Bölgesel Gelişmeler ve Güvenlik” başlıklı uluslararası sempozyum tam da bu takip ve farkındalık üzerine bir çalışmaydı.
Ortadoğu ve Afrika’da yaşananlar, IŞİD ve benzeri yabancı savaşçılar,
barış süreçleri ve medyada terörizm haberciliği dahil konuların geniş bir perspektifte ele alındığı sempozyum gösterdi ki Türkiye bu işi hakkıyla yapacak kurumlara ve sivil topluma sahip.
“Enseyi karartmayın.”