Kan dili konuþma ki, kan gölü olma!

Ülkemizde partileri farklý olanlar arasýndaki düþmanlaþma,  maalesef giderek artýyor. 

Particilerimiz giderek  “Benden deðilsen öl”  ölçüsünde kan diliyle konuþuyor.

Hele de CHP Genel Baþkaný Kemal Kýlýçdaroðlu’nun dillendirdiði “Bu iþ kansýz olmaz” þeklindeki sözler, ateþin üzerine benzin dökmeye benziyor.

Zaten ülkenin Güneydoðusu kan gölü olmuþken, gelin ülkenin tümü kan gölü olmasýn.

Ülke birbirine yok edilmesi gereken düþman gözüyle bakan iki cepheye ayrýlmasýn.

Ve ülke bu þekilde iki cepheye ayrýldýðýnda, geçmiþte neler olduðu anýmsansýn.

 Bu konuda bir anýmý anlatmanýn tam zamaný.

1980 yýlýnýn ortalarý...

Toplum sað sol diye, birbirlerine yok edilmesi gereken düþman gözüyle bakan iki cepheye bölünmüþ.

Sað cephenin baþýnda Adalet Partisi Genel Baþkaný  Süleyman Demirel, sol cephenin baþýnda da Cumhuriyet Halk Partisi Genel Baþkaný Bülent Ecevit bulunuyor.

Ýkisi de birbirlerine düþman muamelesi yapýyor.

Onlar böyle yapýnca, toplum da birbirine düþmanlaþtýkça düþmanlaþýyor.

Gidiþin iyi bir gidiþ olmadýðýný aklý baþýnda insanlar görüyor.

Ve her siyasi görüþten çok az sayýdaki aklý baþýnda insan, bu kötü gidiþi durdurmak için çare arýyor.

Ýþte bu aklý baþýnda insanlardan olan saðcý, solcu bazý kanaat önderleri ile 12 Eylül darbesi sonrasýnda yayýnlanan meþhur Aydýnlar Dilekçesi’ne öncülük edenlerden bazýlarýnýn da  bulunduðu bir grup toplanýp bana geldiler.  

“Süleyman Demirel de Bülent Ecevit de seni çok sevip sayar; hele Demirel’e kimsenin söyleyemeye cesaret edemeyeceði þeyleri sen söyleyebilirsin” dediler.

Ardýndan da “Bu kötü gidiþi durdurmanýn tek yolu Demirel ile Ecevit’in aralarýndaki düþmanlýða son verip bir araya gelmeleri. Sen bu konuda önce Demirel’i ikna etmeye çalýþ; Ecevit’i ikna etmek daha kolay” diye eklediler.

Ve benim genç omuzlarýma aðýr bir görev yüklediler.

Hiç vakit geçirmeden Süleyman Demirel’i arayýp, verdiði saatte baþbakanlýða  gittim.

Karþýlýklý hal hatýr sormadan sonra hemen konuþmam gereken mevzuya girdim.

Ülkedeki gidiþin iyi bir gidiþ olmadýðýný, bu kötü gidiþi ancak ana muhalefet lideri Bülent Ecevit’le bir araya gelip durdurabileceklerini söyler söylemez Süleyman Demirel kaþlarýný çatýp sinirlendi.

Sinirlendiði zaman önündeki boþ kaðýtlarý yýrtýp küçük parçalara bölerdi.

Önündeki boþ kaðýdý yýrtýp küçük parçalara bölmeye baþlamasýyla birlikte, “Benim iþimi bana öðretme; býrak da siyasetçiliði ben yapayým. Kaldý ki yüzde 54.05 oy oranýyla daha yeni bir seçim zaferi kazandým. Ayrýca ben orduyu yoklattým; endiþe edecek bir durum yok” dedi.

Bunun üzerine Bülent Ecevit’le bir araya gelmeleri konusunda onu ikna edemeyeceðimi kavradým.

Daha fazla üstelemenin faydasýz olduðunu anladým.

Aradan birkaç ay geçti; 12 Eylül darbesiyle Süleyman Demirel Hükümeti devrildi.

Ve bir araya gelmeyen Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit’i, darbeciler göz altýna alýp bir nevi hapishane olan Hamzakoy’da bir araya getirdi.

Demirel ile Ecevit orada gece gündüz bir arada  epey vakit geçirdi.

Diyeceðim o ki, bir toplum birbirlerine yok edilmesi gereken düþman gözüyle bakan cephelere bölünürse, bu gidiþ iyi bir gidiþ deðildir.

Ýktidarýyla muhalefetiyle herkes bunu böyle bilmelidir.