Kanada izlenimleri

Geçtiðimiz haftanýn ilk yarýsýnda Dýþiþleri Bakanlýðý’na baðlý Stratejik Araþtýrmalar Merkezi’nin Ottawa ve Toronto’daki düzenlediði toplantýlara katýldým, etkili sivil toplum kuruluþlarýyla görüþtüm, Ermeni diasporasýnýn makul sayýlabilecek bir örgütüyle konuþma fýrsatým oldu. Üç günde Kanada uzmaný olduðumu iddia edecek deðilim ama izlenimlerimi sizlerle paylaþabileceðimi sanýyorum.

Her þeyden önce biri SAM’ýn baþýnda (Doç. Dr. Mesut Özcan), diðeri Ottawa Büyükelçisi (Dr. Tuncay Babalý) iki eski öðrencimle birlikte olmak ve onlarýn düzenlediði toplantýlara katýlmak benim için hem keyif, hem de gurur kaynaðýydý. Onlarýn baþarýlarýndan kendime de -hiç hakkým olmadýðý halde- pay çýkarttým. Konuþmalarýný ve sunuþlarýný ilgiyle izledim.

***

Edindiðim izlenimlere gelince: Ýki ülke arasýnda müthiþ bir ticari potansiyel var. Eðitim alanýnda iþbirliðine gitmek mümkün. Siyasi alanda da yapýlabilecek çok þey bulunuyor. Ottawa Üniversitesi ve Munk School’de düzenlenen toplantýlara katýlým ve katýlanlarýn Türkiye bilgisi hiç yabana atýlýr cinsten deðil. Türkiye çalýþan araþtýrmacýlar da iki ülke arasýnda köprü olmaya aday.

1. Sanýrým SAM’dan Mesut Özcan, TOBB Üniversitesi’nden Þaban Kardaþ ve Kültür Üniversitesi’nden meslektaþým Sylvia Tiryaki ile birlikte konuþtuðumuz Ottawa Üniversitesi’ndeki panelde demografi ile ekonomi arasýndaki baðlantýyý araþtýran Dr. Patrick Georges’u yakýnda bu köprülerden biri olacak, tüm Türkiye kendisini tanýyacak. Çünkü o da Baþbakan Erdoðan gibi Türkiye’nin yaþlandýðýný, kalkýnmasý için çok çocuk yapmasý gerektiðini söylüyor.

2. Kanada ile Türkiye arasýnda fazla sorun yok. Soykýrým meselesi ve ifade özgürlüðü belli ki ikili iliþkilerdeki en önemli engeller arasýnda. Ancak Kanada tarafý bu engelleri aþmak ve Türkiye ile iþbirliðini derinleþtirmek istiyor. Kanada Dýþiþleri Bakanlýðý’nda yaptýðýmýz toplantýda bölgesel sorunlar karþýsýnda Türkiye’nin takýndýðý tutum bariz bir þekilde ilgi çekmekteydi.

3. Ýfade özgürlüðü, hapisteki gazeteciler ve Gezi olaylarý sonrasýnda iþinden olan gazeteciler gibi konularlaysa daha çok sivil toplum örgütleri ilgileniyor ve düzenledikleri etkinliklerle Türkiye’yi “mahcup” etmeye çalýþýyorlar. Ne yazýk ki onlarýn iddialarý konusunda elden haklýsýnýz demekten baþka bir þey gelmiyor. Sayýlar konusunda ne derseniz deyin sonuç deðiþmiyor.

4. Türkiye ifade özgürlüðü ayýbýndan kurtulmadýðý sürece Brüksel’den Ottowa’ya her yerde bu tür eleþtirilerle karþýlaþmamýz kaçýnýlmaz. Sivil toplum aðlarý vasýtasýyla daðýlan -bazýlarý tartýþmalý olmakla birlikte- “bilgiler” Türkiye algýsýna ciddi darbe vurmaya devam edecek. Nereye gidersek gidelim karþýmýza bu tür sorunlar çýkacak. Gezi protestolarýnýn etkisi de daha uzunca bir süre hissedilecek.

5. Türkiye’nin bir an önce ifade özgürlüðü ayýbýndan kurtulmasý, otoriterleþtiði yönündeki iddialarý haksýz çýkartacak adýmlar atmasý þart. Demokrasi paketleri önemli. Ancak Mütekabiliyet mantýðýndan kendimizi bir türlü kurtaramadýðýmýz Heybeliada Ruhban Okulu’nun tek taraflý bir hükümet tasarrufuyla açýlmasýnýn Türkiye’ye böylesi bir fýrsat tanýyacaðýný da görmemiz gerekiyor.

***

Kanada’da edindiðim, daha doðrusu pekiþtirdiðim bir baþka izlenim de 1915 trajedisi konusunda kimseden fazla bir þey beklemememiz, baþkasýndan çok kendi algýmýzý deðiþtirmemiz gerektiði yönünde. Diaspora ile diyalog mutlaka gerekli. Fakat 1915’te büyük bir trajedi olduðunu resmen tanýmadýðýmýz, tanýdýðýmýzý belli edecek anýt gibi þeyler yapmadýðýmýz sürece baþka alanlardaki gücümüzü, diplomatik enerjimizi yine bu konuya ayýrmamýz gerekecek.

Oysa sadece savunduðumuz resmi görüþün gereðini yerine getirsek, “1915’te büyük bir trajedi yaþanmýþtýr ama biz resmi Türkiye olarak bu trajedinin 1948 Soykýrým Sözleþmesi’ne dayanarak soykýrým olarak adlandýrýlamayabileceðini düþünüyoruz” desek, sorunun büyük bir kýsmýný çözmüþ olacaðýz. Suç iþlemiþ olabilecek atalarýmýzý savunmaktan vazgeçsek, onlara da tarih içinde adil yargý hakký tanýsak, diplomatik enerjimizi baþka alanlarda kullanabileceðiz...