Kanada’dan selam var Yeni Türkiye’ye

Hafta içinde Kanada’dan bir mektup aldım. 1998 yılının sert koşulları altında ülkemize veda etmek zorunda kalmış bir tıbbiyeliden... 2002 yılında İstanbul Hukuk Bürosunun profilini çıkarmaya çalıştığı mağduriyet dosyasında, başörtüsü yasağı veya imam-hatip alan sınırlaması yüzünden memleketine veda etmek zorunda kalmış 10 bin civarında öğrenci vardı... 

N.A” da onlardan birisi. Tıp Fakültesini başörtü yasakları yüzünde 3. sınıfta bırakmak zorunda kalmış o dönemde. Ailesinden de destek göremediği için bir müddet bulabildiği işlerde çalıştıktan sonra, eşiyle tanışmış, evlenmişler ve altüst edici koşullarda Kanada’ya göçmüşler.

Gerçi konuşuyorlarmış artık, ama babası ona hala kırgınmış, fakat ailenin kadınları onu hiç bırakmamış, annesi, teyzeler, halalar, zaman içinde buluşmuşlar.

Benzeri hikayelerde beni en çok etkileyen kısım burasıdır hem yasakçı rektörlerle, hem okulun önüne dayanmış panzerlerle mücadele edeceksin, hem de bunu seni binbir fedakarlıkla okula gönderen ailene anlatacaksın derdini... Ailelerin, dayatılanlar karşısında yaşadıkları travmaları, bu paramparça oluşları henüz konuşmadık biz. Bu yüzden ben de ismini açıkça yazmıyorum N.A. diyorum ya zaten. Yorgun olanın gönlünü bir kere daha yorup kırmamak için... N.A’nın babasının gözlerinin tam içine bakıp; “Biz çok güzel ve çok cesur bir evlat yetiştirmişsiniz ve kızınız sizi çok seviyor beyefendi’’ demek isterdim... Ve bu çocuklar memleketlerini vatanlarını da çok seviyorlardı. Onları uzaklaştıransa maalesef bizlerdik. Babalarından ve yurtlarından...   

Muhacirlerden bir muhacir oluvermiş bizim N.A... Çocukları olmuş, anneymiş artık. Ama rüyasında hala okulunu görüyormuş. Geçen yıl Kanada’nın en prestijli okullarından birisine başlamış, mikrobiyoloji okuyormuş yıllardan sonra...

*   *   *  

“Size abla diyorum Sibel Abla, çünkü ben de 1997 başörtüsü direnişçilerindenim, sizinle tanışmıyoruz ama kalbi yakınlığımız ortak davamızdan geliyor. Dava sadece başörtüsü davası da değildi aslında, Allah’ın emrinden vazgeçmemekti, biz de elimizden geleni yaptık. O eski zorlu günler geride kaldı. O sayfa/imtihan kapandı. Şimdi yeni imtihanlar var önümüzde. Rabbim yardımcımız olsun.

Son 13 yıldır Kanada’da yaşıyorum Sibel Abla. Bu memleketin çok kültürlü sosyal yapısı bize dünyanın her yerinden Müslümanla tanışmayı ve onları çok ama çok sevmeyi öğretti. Her biri kendi rengi, kendi giyinişleri ve kendi islami anlayışları ile var ve ben onları tüm halleri ile seviyorum.

Çok ilginç bir şekilde o Müslümanların teveccühü benim Türkiye’den olduğumu öğrendiklerinde daha da ziyadeleşiyor. Araplar Türkiye’den olduğumu duyunca hemen “Erdoğan” diyorlar ve hep Onun için dua ediyorlar.

Geçen hafta yaşadığım bazı diyalogları sizinle paylaşmak isterim Sibel Abla... Evimizden oldukça uzak bir yerde Tanzanyalı dostlarımızı ziyarete gittik. Çocuklarımızı eğlendirmek için gittiğimiz çocuk parkında iki müslüman bayanla karşılaştık.

Selam sabahtan sonra bana nereli olduğumu sordular ‘’Türkiyeliyim’’ deyince Somalili olduğunu öğrendiğim arkadaş aniden ağlamaya başaladı ve bana çok teşekkür etti, “Sizler Somali’de çok çalıştınız, Allah hepinizden razı olsun” dedi...

Diğer arkadaş ise Suriyeli’ydi o da dolu dolu gözlerle yüzüme bakıp teşekkür etti ve ekledi “Tüm ailem Türkiye’de misafir şu an”....

Sibel abla Suriye, Somali, Tanzanya uzak degil bize, hele yabancı hiç degil .. Biz onlardanız onlar da bizden ...”

N.A’nın yıllar sonra ülkesi adına gurur duyacağı bu konuşmalar nelerin değiştiğini çok iyi açıklıyor aslında. Kendi çocuklarına rahatı huzuru bilimi istihdamı çok görerek onları öteleyen bir Türkiye’den bugünün Türkiyesine geldik... Kaçırıcı, kovucu, dışlayıcı, öteleyici, haddini bildirici bir Türkiye artık geride kaldı.

Sadece ‘’Yeni Türkiye’’ ile karşı karşıya değiliz. Dünya da ‘’Yeni Dünya’’ artık. Sınırlar ve uzaklıkların ciddi şekilde aşındığı, çok renkli, çok dilli, bambaşka bir küresel iletişimin içindeyiz...    

Yukarıda mektubundan paragraflar aktardığım N.A, tabiri caizse 3. kişi. Onu ve onun gibi binlercesini, gurbete atarak 3. kişi haline getirenlerse bizleriz. Lakin, sözünü ettiğim “Yeni Dünya” da zaten tüm bu tür 3. kişilerin, bambaşka ve çok farklı sebeplerle buluştuğu agoralar, kavşaklar üzerinden kuruyor kendisini. Yeni Türkiye, Yeni Dünya’ya özgüveni yüksek bir profille umut vaat ediyor. Ve bu vaat aynı zamanda kurucu bir güçtür. Tanzanyalı’nın, Somalili’nin, Suriyeli’nin nazarında, 3. kişilerin, 3. dünyanın, kendisini zaman ve mekan içinde yeniden kuracağı, onurlu bir hayatın imkanıdır.