ÝBB Baþkaný Ýmamoðlu’nun geçen hafta Ýstanbul’un hemen bütün anacaddelerinin kenarlarýndaki elektrik direklerine, üzerinde, ‘Ýstanbul Kanalý’ konusundaki olumsuz görüþlerini yansýtan yüzbinlerce flama astýrdýðý görüldü.
Bu flamalarda, ‘Ýstanbul Kanalý’ný yaptýrmak isteyenlerin gerçekte, kaybettikleri ‘rant’ý baþka þekilde elde etmek istediði gibi siyasî ithamlar da yazýlýydý.
Bu flamalar, Valilikçe ve yerinde bir kararla toplatýlmýþ..
Böylece, ‘Ýsrafa dur diyeceðiz!’ diye gelenler, nice hesapsýz harcamalarýna bunu da eklemiþ oldular.
Halbuki; ‘Kanal Ýstanbul’ projesinin -hattâ, uluslararasý hukuk’u ve devletlerarasý siyasî iliþkileri ilgilendiren ve bir mahallî yönetimin yetki alaný dýþýnda olduðu baþtan düþünülmeliydi.
Evet, her siyasetçinin bir takým hedef ve hesaplarý olabilir, elbette.. Ama, ‘Ýstanbul Kanalý’ gibi büyük projelerin, sadece finansman kaynaklarý veya ‘jeolojik ve ekolojik’ vs. alanlarda getirip- götüreceklerinin çok ötesinde, uluslararasý hukuku da ilgilendirdiði de açýk..
Daha net söylemek gerekirse, bu konu, ‘Ýstanbul ve Çanakkale ‘Boðazlarý’nýn uluslararasý hukukla, -1936 tarihinde imzalanmýþ olan Montreux Andlaþmasý’yla- belirlenmiþ olan statüsünü ilgilendirir. Yani, konu, Mýsýr’ýn ‘Suveys Kanalý’ndaki trafiði hafifletmek ve daha fazla gelir elde etmek için, Suveyþ’e paralel ikinci bir kanal açmasý gibi, sadece iç hukuku ilgilendiren bir konu deðildir. (Ki, Mýsýr’ýn bu yolla, yýlda 1,5 milyar dolarlýk bir ek kazanç saðladýðý bildiriliyor).
TC’nin 1936’daki yöneticileri, o tarihte ‘Montreux Andlaþmasý’ný imzalayarak, ‘Türk Boðazlarý’ denilen Ýstanbul ve Çanakkale ‘Boðaz’larýný, ‘uluslararasý su yolu’ olarak kabul etmiþtir ve Türkiye, gemilerden geçiþ ücreti bile alamaz. Sadece yabancý savaþ gemilerinin geçiþi konusunda sýnýrlý yetkilere sahip olup, savaþ halinde olduðu ülkelerin savaþ gemilerine de ‘Boðaz’larý kapatabilir.
‘Kanal Ýstanbul’ açýldýðýnda ise, Montreux statüsünün yeniden gözden geçirilmesi gerekecektir ve bu konu belediyeleri/ mahallî idarelerin boyunu aþar; merkezî yönetimi ilgilendirir.
Böyleyken.. Hele de Amerikan Baþkan adaylarýndan Joe Biden’ýn C. Baþkaný Erdoðan ve partisi için, ‘Ýstanbul’dan atýldý..’ diye sevinç çýðlýðý attýðý bir zaman diliminde, Ýstanbul BÞ. Belediye Baþkaný’nýn, kendisinin seçilmesi üzerine bile Amerikan þemsiyesi açmaya cür’et eden Biden’a karþý bir tavýr sergilemeyi akledemeyip, onun yerine, ‘Kanal Ýstanbul’a karþý flamalar açmakla meþgul olmasý, en hafif ifadeyle, sýð düþüncelilik örneðidir. Kezâ, 2015’te baþbakan olan bir siyasetçinin o zaman meydanlarda, ‘Kanal Ýstanbul’u yapacaðýz..’ nutuklarý çekerken, bugün, ‘Kanal Ýstanbul, Ýstanbul’a yapýlabilecek en büyük kötülüktür!’ diye, Ýmamoðlu ile tempo tutmasý da..
Cuma günkü yazýmda, Ýslâmî hasasiyeti yüksek sosyal kesimleri avlamak için bazý laik politikacýlarýn son yýllarda geliþtirmeye çalýþtýklarý taktiklere deðinip, ‘Bu gibi basit kurnazlýk ve tuzaklara yine düþecek miyiz?’ diye sormuþtum.
Okuyuculardan Cemâl Bey, bu gibi taktiklerin, bizim boþ býraktýðýmýz alanlarda sergilendiðine dikkati çekerek, her þeyin Reis’den beklenmemesi gerektiðini; yardýmcýlarýnýn, protokol gereði açýklamalar yapmalarý dýþýnda, halk kesimlerinin arasýnda, Reis’in temsilcisi olarak ve týpký onun gibi gönüllere, kalblere dokunmak rikkat ve dikkatiyle hareket etmeleri, meydaný baþkalarýna býrakmamalarý gerektiðini hatýrlatýyor.
Cemâl Bey, 2000’li yýllarýn baþýnda Fransa gazetelerden ‘Libération’un kocaman bir manþetle ‘Türkiye Ýflâs etti!’ diye sevinç çýðlýklarý attýðýný; bugün ülkemizin geldiði yerin halkýmýza mukayeseli olarak anlatýlmadýðýný ve ’20 sene öncelerdeki Türkiye’nin nerede olduðunu ve bugün nerelere geldiðini mukayeseli olarak gösteren 15-20 sahifelik renkli broþürlerin hazýrlanýp bütün halk kesimlerine ulaþtýrýlmasý’ gerektiðini; ‘ama, muhalefetin elindeki bir belediyenin, bir spor alanýnýn salgýn hastalýklar hastahanesine dönüþtürüldüðüne dair komik propagandasýnýn bile halka anlatýlamadýðýný’ hatýrlatmakta, bir zayýf konumuza deðinmekte...
Haksýz mý?