Hükümetin terör belasýndan kurtulmak için yürüttüðü çok boyutlu mücadelenin bir ayaðý olan Ýmralý’yla diyalog meselesi Türkiye gündemine oturdu. Siyasi iktidar, umutlarý yeniden yeþertecek þekilde sürece hýz kazandýrdý, siyaset kurumunun ‘sorun çözücü’ vasfýný bir kez daha öne çýkardý. Bir haftalýk süreci özetlersek þöyle bir tablo ortaya çýkýyor:
Hükümet, bölücü terör örgütüne ‘silah býraktýrma’ amacýyla Abdullah Öcalan ile diyalog kanallarýný harekete geçirdi. Ýstihbarat örgütünün gerçekleþtirdiði görüþmelere bir kanal olarak da BDP dahil edildi. Öcalan’ýn BDP üzerinden örgütle baðlantýlý yapýlara mesaj vermesi ve çözüme yönelik adýmlar attýrmasý bekleniyor.
Bu noktaya devletin yaþadýðý bir acziyet veya hezimet sonucu gelinmedi. Terör örgütü 2012 yýlýný bir ‘final ve zafer yýlý’ ilan etmesine raðmen bir ‘hezimet ve hüsran yýlý’ olarak tamamladý. Hem kýrsalda, hem þehir merkezlerinde tüm gücüyle yüklendi ama netice alamadý. Örgütün büyük iddialarýna karþý devletin baþarýlý güvenlik politikalarýyla çektiði rest netice verdi. 2012 yýlýnda yürütülen terörle mücadelede 149 güvenlik görevlisi þehit oldu, 445 güvenlik görevlisi yaralandý. PKK’nýn ise yurtiçi ve yurtdýþýndaki kaybý 900 ölü, 300 yaralý þeklindeydi. Teslim olanlarla birlikte devredýþý býrakýlan PKK’lý sayýsý 1450’yi buldu.
***
Oslo sürecinin öncesinde ve sýrasýnda Öcalan, örgütün eylem yapmasýný kendisinin muhatap alýnmasý için mutlak gereklilik olarak görüyordu. Bir koz ve dayatma unsuru olarak eylemlilikten medet umuyordu. Silvan saldýrýsýndan sonra geliþen süreç, ortaya yeni bir denklem çýkardý. Öcalan, terör eylemlerinin artýk kendisini muhatap haline getirmediðini, aksine kendisinin devre dýþý býrakýlmasýna sebep olduðunu anladý. Eylem sayesinde görüþme algýsý, yerini eylem sebebiyle bertaraf edilme algýsýna býraktý. Hükümet, örgütün meydan okumalarýný güvenlik politikalarýyla boþa çýkardý... Gelinen noktada Öcalan’ýn terörden arýnmýþ bir ortamýn çözüm için mutlak þart olduðu anlayýþýna yaklaþtýðý izlenimi oluþtu. ‘Silahlarýn býrakýlmasý’ tezini bir son ve bir sonuç gibi gören yaklaþýmýn yerini, bir baþlangýç ve ilk adým olarak gören bir anlayýþ aldý.
Strateji ve konsept deðiþtirmekte zorlanan Kandil’in Öcalan’ýn çaðrýsýna ne derece ayak uydurabileceðini zaman gösterecek. Daha geçen hafta Öcalan’ýn en güvendiði isim dediðim Murat Karayýlan’ýn herkesin içinde istediðini bulacaðý uzun röportajý yeni durumu anlamaktan çok uzaktý. Öcalan’ýn daha geri bir noktada duracaðý düþüncesiyle hattý daha ileri bir noktada çekmeye çalýþan bu anlayýþ, Öcalan’ýn rolünü zayýflatan bir görüntü veriyordu. Daha düne kadar ‘Öcalansýz olmaz’ diyenler, bu sefer ‘Kandil’siz olmaz’ demeye baþladýlar. “Tek muhatap, tek söz sahibi, tek görüþmeci” olarak tanýmlanan Öcalan bir anda devletin etkisi altýnda gerçek rolünü oynamasý zor olan bir aktör gibi takdim edilmeye, sürecin paydaþlarýndan sadece biri olarak gösterilmeye baþladý.
***
Doðrusu Kandil’in açlýk grevlerinden bu yana bekle-gör politikasý izlemesini ve eylemliliðini azaltmasýný sürece yönelik olumlu bir sinyal gibi yorumlayan biri olarak Kandil’den esen rüzgarlar karþýsýnda daha olumsuz bir hisse kapýldým. Aslýnda Cengiz Çandar’ýn “Abdullah Öcalan’dan baðýmsýz hareket edebilen bir örgüt (PKK ve ‘dað’) dinamiði vardýr ama Abdullah Öcalan’a raðmen hareket edebilecek bir örgüt dinamiði yoktur” sözüne katýlýyorum. Öcalan’a açýktan tavýr takýnmak ne BDP için, ne Kandil için mümkündür. Öcalan’a raðmen Öcalancýlýk yapmanýn da bir sýnýrý vardýr. Ýmralý görüþmeleri bu anlayýþýn duvara çarpmasýna sebep olabilecek bir mahiyet taþýmaktadýr. Böyle bir yarýlma, Kandil’in siyasi ve toplumsal desteðini tamamen ortadan kaldýrýr, silahlý kanadýn da çatýrdamasýna sebep olur.
Terör örgütünün bölgesel denklemden çýkmasýný istemeyen ülkeler ve odaklar elbette Kandil’deki ve Avrupa’daki kanatlar üzerinden manipülasyonlar yapabilirler. Bu süreci sabote edebilecek iç ve dýþ dinamikler bulunmaktadýr. Türkiye’nin bölgesel etkinliðini azaltmak isteyen veya Türkiye’nin son dönemdeki gücüne ve büyümesine ket vurmak isteyen ülkeler dýþ dinamikleri oluþturmaktadýr. Türkiye’nin kendi iradesiyle bu sorundan kurtulmasý, dost-düþman birçok ülkenin hesabýný bozmaktadýr. Ýç dinamiklere bakýnca, terör olgusu üzerinden siyasi iktidarý baský altýna almak ve yönlendirmek isteyen odaklarýn olduðunu görüyoruz. Bu dinamikler elbette sürecin içindeki aktörleri etkileyerek netice almak isteyeceklerdir. Bu yüzden mesele sadece hükümetin iradesi veya Ýmralý’nýn ne yapabileceðiyle sýnýrlý deðil... Tüm bunlara karþý umutlarý canlý tutabilmek için daha büyük bir destekle ve hassasiyetle süreci devam ettirmek gerekiyor.