Kanımız aksa da zafer İslam’ın!

Millet ne diyorsa onu diyen, millete silah doğrultmayı aklının ucundan bile geçirmeyen, insan haklarına ve milli iradeye fevkalade saygı duyan, milletin devriminin bekçiliğini yapan şirin mi şirin generaller, şirin mi şirin askerler ve onların şirin mi şirin tankları, topları, tüfekleri...

Mısır, bu şirin rüyadan uyanmış bulunuyor. On yıllardır ABD ve İsrail’le iş tutan, Mısır halkının ve bütün İslam dünyasının düşmanlarına hizmet etmeyi alışkanlık haline getiren, üstelik Mısır ekonomisinin yarıdan fazlasını kontrol ederek rantiye borularından bir güzel beslenmeye de fena halde alışan şahsiyetsiz generallerin ihanet şebekesinin bir anda fazilet ordusuna dönüşemeyeceği gerçeği çok acı bir şekilde anlaşıldı.

Nasıldı o? Sokağa dökülen halkın sesine kulak vermek... Halkın isteği doğrultusunda yönetim değişikliğine gitmek... Seçilmiş cumhurbaşkanını alaşağı ederken öyle diyorlardı, değil mi? “Demokratik tepkilerini ve taleplerini ortaya koyan halkla karşı karşıya gelecek değildik ya!” diyorlardı, suret-i haktan görünerek. Şimdi, askeri darbeye bahane ettikleri kitlelerden çok daha kalabalık kitleler devrimin en büyük kazanımı olan hür seçimlerin sonuçlarına saygı gösterilsin diye meydanları doldurunca, demokratik tepkiler ve talepler birdenbire terörizm oldu: ‘Gerçek mermilerle atış serbest, vurun öldürün, kanlarında boğun bu İhvancıları!’  

Polyanna Kurtuluş Ordusu balonu söndü artık. Devrimin üzerindeki gölge kalktı. Mısır Ordusu, devrimin hamisi rolünden çıkarak, milletin oylarını hiçe saymak suretiyle devrimin karşısına dikilerek gerçek yüzünü gösterdi. Devrim artık ordunun lütfettiği devrim değil. Bedeli çok ağır oldu / oluyor, ama özgürleşti devrim. Batı’nın sahte hürriyet ve demokrasi havariliğinden de özgürleşti. O gölge de kalktı üzerinden. Zor olacak, çok zor olacak, daha çok bedel ödenecek, ama sonunda ‘öz kaynaklarımıza’ dayanan bir hürriyet ve adalet düzeni kurulacak Mısır’da, inşa’Allah-u Teala. Mısır’da, Suriye’de, bütün topraklarımızda.

İyyake na’budu ve iyyake nasta’în / Ey Rabbimiz, ancak sana kulluk eder ve ancak senden yardım dileniriz. Bu ayetin manasını iyice idrak ediyoruz artık. Allah’tan başka yar ve yardımcımız yok, ama yar ve yardımcı olarak bize Allah yeter. Zulme doğru dürüst -zulme sapmadan- direndikçe, Allah bizimledir. Haksızlığa haklılığımızı muhafaza ederek karşı çıkmak, zaferimizin anahtarıdır. Bizim zaferimizin ve bütün insanlığın zaferinin.

Sevgili Gökhan Özcan, Yeni Şafak’ta ne güzel yazdı:

“Hakla batılın, hayırla şerrin, katille masumun, zalimle mazlumun, silahlıyla silahsızın, çirkinle güzelin bu yüzyılın hemen her tarihî kıvrımına damgasını vuran mücadelesinin, her şeyden daha net, daha berrak, daha itiraz kaldırmaz yeni bir fotoğrafına şahit oluyoruz bir kere daha... / Önümüzdeki yüzyıl boyunca muhtemel ki; insana dair erdemli bir bilgiye ihtiyaç duyduğu, hayata dair bir hikmet aradığı için yüzünü batıya dönenler her geçen gün azalacak. İnsanlık, aradığı her kıymetli şeyi mesela Adeviyye’de bulacak... Hakikati savunmak için canından geçen ve kimsenin kılına zarar getirmeyen kahraman insanlıklar arasından... / Boş laf değildir ha, iyiler hep kazanır! Çünkü mahşer meydanıdır şaşmaz terazinin konduğu o mübarek yer!”

Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun sevgili Mısır.

Gazan mübarek olsun.