18. yüzyýlýn en parlak filozofu hiç þüphesiz Immanuel Kant’tý. Kant’a göre algýladýðýmýz her þey zaman ve mekan içinde gerçekleþiyordu. Ama filtreden de geçiyordu. Baþyapýtý Saf Aklýn Eleþtirisi’nde düþüncenin sýnýrlarýna ve o düþünceleri ne kadar anlayabileceðimize kafa yormuþtu.Gerçeklik tek mi (noumenon) yoksa çoðul mu (noumena) bunu asla anlayamayýz diyordu. Gerçekliðin neye benzediðini de çok düþünmüþtü.
Her meydana gelen olay bizi gerçeklik, oradan da ahlaka götürüyordu. Kant için ahlaklý olmak bir mecburiyetti. Bunu da þu örnekle izah ediyordu: Beþ parasýz kaldýnýz, bankalar size borç vermiyor. Bir arkadaþýnýza gidiyor ve ondan para istiyorsunuz. Geri ödeme imkanýnýz olmamasýna raðmen arkadaþýnýza ödeyeceðim sözü veriyorsunuz. Bu kabul edilebilir bir durum mu? Kant’ýn mantýðýna göre parayý geri verme ihtimaliniz yoksa arkadaþýnýzdan borç almanýz ahlaksýzlýktýr. Çünkü yalan söylediniz. “Herkes böyle yapsaydý ne olurdu?” sorusunu burada yeniden akla getirmek gerekir. Tutamayacak sözler vermek bizi felakete götürebilir.
Kant’ýn ahlak felsefesi çok tartýþýldý. Haklý bulanlar da vardý, haksýz da. Kant’tan sonra güçlü fikirleriyle ortaya çýkan Ýngiliz Jeremy Bentham ise daha farklý düþünüyordu. Kant insanýn her durumda “yalan söylememesi” gibi ahlaki sorumluluklarý olduðunu savunuyordu. Bentham ise yaptýðýmýz eylemlerin doðruluðu ve yanlýþlýðý gibi sonuçlarý olabileceðini savunuyordu. Yalan söylemek, Bentham’a göre, her zaman yanlýþ olmayabilir. Eðer yalan söylemek olumlu þeylerin ortaya çýkmasýný saðlayacaksa, pekala bu kabul edilebilir bir durum. Buna faydacýlýk deniyordu. 18. yüzyýlda bu düþünce radikal sayýlýyordu. Bentham “Herkes bir sayýlýr, hiç kimse birden fazla deðildir” þeklinde tanýmlýyordu bu teoriyi. Bir aristokratýn alacaðý hazla, iþçinin alacaðý haz ayný olmalýydý. 20. yüzyýlýn ortalarýnda Robert Nozick, Bentham’ý çok sert eleþtirmiþti. Olaylara dönemsel ve çýkara göre baktýðýný iddia etmiþti. Oysa Hegel daha sonra geleneksel bütün tezleri yerle bir edecekti.
Günümüzde yaþanan olaylara, savaþlara ister Kant ister Bentham açýsýndan bakalým bizi tek bir yere çýkarýyor: Ahlaklý olmak bir mecburiyettir. Suriye’de bugün bir insanlýk dramý yaþanýyor. 300 binin üzerinde insan hayatýný yok yere kaybetti. Milyonlarca Suriyeli baþka ülkelerde yaþamak, hayata tutunmak zorunda kaldý. Bazýlarý ise Avrupa’ya kaçarken denizlerde boðularak can verdi. Bu, insanlýðýn geldiði vicdansýzlýðýn güncellenmiþ haliydi.
Avrupa Birliði, Amerika, Rusya, Ýran Suriye’deki trajediye Jeremy Bentham açýsýndan baktýlar. Hangi tavrý takýnýrsak bize ne fayda getirir diye düþündüler. Amerika ve AB Suriye’de yaþananlarýn bize zararý yok dediler. “Ölen Suriyeliler ne de olsa” fikri hepsini esir almýþtý. Rusya ve Ýran, Bentham’ýn faydacýlýk fikrinden gittiler. Suriye’ye destek olmazsak Ortadoðu’da büyük güç kaybederiz fikrine yenildiler. Türkiye ise baþka politik ve hesap hatasý yapsa da Immanuel Kant gibi hareket etti ve ahlaklý duruþ sergiledi.
Gel zaman git zaman mülteci sorunu en önce AB ülkelerini, sonra Amerika’yý vurdu. Ýnsanlýk diye bir þeyin kaldýðýný hatýrlamak zorunda kaldýlar. 2 yaþýndaki bebeðin kýyýya vuran bedeni onlarý geri adým atmaya mecbur býraktý. Mülteciler kendi ülkelerine akýn edince ne yapacaklarýný bilemediler. Dünyadan yükselen tepki sesleri karþýsýnda çaresiz kaldýlar. Ýran ve Rusya da Batýnýn bu hamlesine iþlerine geldiði için peki dediler.
Artýk Suriye’de Esad’lý bir geçiþ hazýrlýðý var. Suriye’de yaþanan dram kendilerini vurunca savaþý bitirmek için harekete geçtiler. Muhtemelen Suriye’de savaþ yavaþ yavaþ bitecek. Peki bu trajediyi bitirmek için 300 binin kiþinin ölmesi gerekiyor muydu? Milyonlarca insan vatanlarýndan kopmak zorunda mýydý? Çocuklar, kadýnlar büyük acýlar yaþamadan bu mesele halledilemez miydi? Elbette halledilebilirdi.
Gücü elinde tutanlarýn faydacýlýk zihniyetinden önce ahlaklý olmasý gerekiyor. Ahlak yoksa insan ölümü sýradanlaþýr, insani deðerler yerle bir olur. Suriye’de yaþananlar gibi.