Türk Ceza Kanunu’nda 122 numaralı bir madde var. Mezkûr kanun maddesinin başlığı “Nefret ve ayrımcılık”. Kanun maddesinde neler yazıyor hep birlikte okuyalım:
“(Değişik madde ve başlığı: 6529 - 2.3.2014 / m.15) (1) Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle;
a) Bir kişiye kamuya arz edilmiş olan bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya kiraya verilmesini,
b) Bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten yararlanmasını,
c) Bir kişinin işe alınmasını,
d) Bir kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını,
engelleyen kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Bu maddenin olduğu bir ülkede 9 yaşındaki bir mülteci çocuk intihar edebiliyor. Evet evet, 9 yaşında Vail Es Suud okulda kaldığı ırkçı saldırılar neticesinde intihar etti; mezarlık kapısına bağladığı iple!..
Ezan okuduğunda koşa koşa camiye giden, ezan okunduğunda camiye gitmek gerektiğinin şuurunda olan, camide müezzinlik yapan bir çocuk nasıl intihar etme aşamasına getirildi! Savcılığın yapacağı soruşturma neticesinde bunu öğrenebileceğimizi umuyorum.
Vail’in babası çocuğunun okuldaki arkadaşları tarafından “Sen Suriyelisin” diye sürekli ırkçı saldırıya mâruz kaldığını söylüyor.
Bizler Vail’in intihar etmesinin üzüntüsünü yaşarken bir ırkçı saldırı haberi de Mersin’den geldi. 2 çocuk arasında yaşanan tartışmaya aileler karışıyor ve anneler kendi aralarında konuşurken Nadir Kızılbulut adlı mahlûkat koşarak gelip Ürdünlü mürteci çocuğu darp edip annesine saldırıyor. Tabiî ki bildik ırkçı söylemlerle. Şikâyet üzerine gözaltına alınan Nadir Kızılbulut adlı mahlûkat ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılıyor. Her zaman olduğu gibi sosyal medyadaki tepkiler etkili oluyor ve Nadir Kızılbulut adlı mahlûkat tekrar telefonla ifadeye çağrılıyor!
Yazımın başında kanun maddesini yazmamın sebebi, bahsi geçen kanunu uygulaması gereken devlet unsurlarının çoğunluğunun kanun maddesini uygulamadıkları gibi bir de kanunu çiğneyenlerden yana tavır almaları. Çevremden bu hususta çok şikâyet duyuyorum. Arkadaşlar, şiddete mâruz kalan, dolandırılan mültecilerle birlikte suç duyurusu amacıyla karakola gittiklerinde “Bunlara niye sahip çıkıyorsunuz” minvalinde ırkçılığın dik âlâsı sorulara muhatap olduklarını anlatıyorlar.
Kanunları uygulamakla ve kanunları çiğneyenleri cezalandırmakla mükellef olanlarda sorun başlıyorsa demek ki bu sorunlar sadece kanun koymakla çözülmüyor.
Peki ne yapacağız?
Biz de, “Irkçılığa karşı İslâm’ı çağırmak zorunda kalabiliriz” diyen ünlü tarihçi Arnold Toynbee gibi İslâm’ı mı çağrılalım!
Bir saniye, biz zaten Müslüman değil miyiz yahu; aklım karıştı!..
2014 yılındaki Kurban bayramında fakirlere kurban eti dağıtırken, ırkçı terör örgütü PKK’nın siyasi unsuru HDP’nin Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın kışkırtmasıyla sokaklara dökülen Kürt ırkçıları tarafından katledilen 16 yaşındaki Yasin Börü, Hüseyin Dakak, Turan Yavaş, Hasan Gökgöz, Riyad Güneş ve Cumali Güneşi’n şehadetlerinin sene-i devriyesinde rahmet ve gıptayla yâd ediyorum!
Irkî sâiklerle sokağa dökülen HDP/PKK’lı kitle zılgıtlar eşliğinde 16 yaşındaki bir çocuğu sığındığı evde linç edip balkonda aşağı atıp üzerinden de arabayla geçebildiler. Ve bu azgın güruhun içinde bulunan kadınlar da zılgıtlar eşliğinde “Yakın, yakın” diye bağırabildiler!
Irkçılığın ne büyük bela olduğunu göstermesi bakımından 2014’de Diyarbakır’da yaşananlar yeterlidir.