LÝBYA’NIN karýþtýðý günlerdi. Ýki Libyalý askeri pilot, ülkelerindeki protestocularý bombalamalarý istenince rotayý Malta’ya çevirmiþ ve siyasi sýðýnma hakký istemiþti. Libya’ya en yakýn güvenli adres Malta’ydý ve o günlerde baþta ülkedeki yabancýlar olmak üzere Libya’dan kaçmak isteyen herkes soluðu orada alýyordu. Havaalaný ve limanlarda büyük bir hareketlilik yaþansa da bu, ülkedeki hayatý pek etkilemiþ gibi görünmüyordu. Valletta’nýn ana caddesi Republic’te olaðan günlerden biri yaþanýyor, insanlar sakin sakin yürüyor, maðaza vitrinlerine bakýyor veya iþlerine gidip geliyordu. Caddenin her tarafýnda Vallettaspor bayraklarý. Belli ki futbol Libya’da olup bitenlerden daha çok ilgilendiriyordu onlarý. Bir ara otogar civarýnda küçük bir gösteri düzenlenmiþ, kýsa süre sonra fazla patýrtý kopmadan sona ermiþti. Uzun bir yürüyüþten sonra soluklanmak için bir çay salonuna girmiþ, Paskalya dönemi yaklaþtýðý için karnaval keki dedikleri Paskalya kekinden bir dilim ve bir kahve sipariþ etmiþtim. Þöyle bir göz gezdireyim diye elime aldýðým The Times of Malta gazetesinde Libya ve Tunus’ta devam eden siyasi sorunlar nedeniyle bu iki ülkeden çok sayýda insanýn Malta ve Sicilya’ya sýðýnacaðý yazýlýydý. Malta günlerimi etkiler mi diye düþündüðümü hatýrlýyorum. Biliyorum bencillikti ama...
TARÝHÝ 1500’LERDE YOÐRULDU
Bir küçük ada ülkesi Malta. Daha doðrusu adalar ülkesi. Sicilya’nýn güneyinde yer alan bu adalarýn en büyüðü baþkentin bulunduðu Malta adasý (yüzölçümü 237 kilometrekare). Diðer iki büyük adanýn adlarý Gozo (68 kilometrekare) ve Comino (2 kilometrekare). Baþkenti Valletta olan ülkenin tarihi çok eski zamanlara gidiyor. Kazýlarda bulunan iskeletler, Malta’da Neolitik dönemden beri insan topluluklarý olduðunu gösteriyor. Gozo’da bulunan Ggantija tapýnaklarý yeryüzünün en eski ibadet yerleri arasýnda kabul ediliyor. Bir baþka tapýnak, Hypogeum, uzmanlara göre günümüzden çok önce yaþamýþ insanlarýn labirent geçiþleriyle kayalara oyarak oluþturduðu bir tarih öncesi mühendislik baþyapýtý.
Adanýn tarihi hem uzun hem zengin ancak bugünkü hamurunun yoðrulmasý 1500’lerde olmuþ. 16’ncý yüzyýlda St. John þövalyelerinin geliþi Malta’yý bambaþka bir yere dönüþtürmüþ. St. John þövalyelerinin Rodos ile olan iliþkisi genelde bilinir. 1522’de Kanuni Sultan Süleyman Rodos’u ele geçirdiðinde þövalyeleri adadan uzaklaþtýrýr. Onlar da imparator V. Charles’ýn imtiyazýyla Malta’ya yerleþir. Her anlamda Malta yükseliþe geçer. Þövalyeler saðlýk, ekonomi, ticaret ve askeri alanda olaðanüstü bir kalkýnma hareketi baþlatýr. Kanuni bir kez daha devreye girer ve Malta’yý imparatorluk sýnýrlarýna katmak ister ancak baþarýlý olamaz. Dört aylýk kuþatmadan galibiyetle çýkan þövalyeler, adada önemli eserler vermeye devam ederler. Malta’ya ün kazandýracak yapýlarýn çoðu iþte o dönemlerde inþa edilir.
Adýný þövalyelerin ustasý Jean Parisot De La Valletta’dan alan baþkent Valletta, UNESCO Dünya Kültür Mirasý listesine giren ilk kentlerden biri. Büyülü bir kent burasý. Ne Avrupa kenti gibi, ne Afrika, ne Ortadoðu. Hepsinden bir þeyler taþýr ancak hiçbirine benzemez. Uzunluðu sadece birkaç kilometre olduðu için yürüyerek rahatlýkla gezilebileceðiniz boyutlarda Valletta. Tek sorun Ýstanbul gibi iniþ çýkýþlarýnýn çok olmasý. Yani bazý yerlerde bol bol merdiven veya yokuþ inip çýkmanýz gerekecek ama çabanýza deðer. Yer yer karþýnýza minik ‘pastizz’ fýrýnlarý çýkacak. Tepsilerde alýcýsýný bekleyen bu sýcacýk börekçikler hem çok ucuz hem de fena halde baðýmlýlýk yapýcý. Peynirli veya bezelyeli olarak hazýrlanan pastizz, Malta’nýn en önemli yiyeceklerinden.
Malta’da yapýlacak o kadar çok þey var ki. En az bir günü Valletta’ya ayýrmak gerek. Tavaný ünlü sanatçý Mattia Preti’nin freskleriyle süslenmiþ St. John’s Katedrali ve Caravaggio’nun tablolarýný görebileceðiniz katedral müzesi ile Malta’nýn çok uzun tarihini anlamanýza yardýmcý olacak arkeoloji müzesini gezmek gerek. Müzede önemli sergilere de denk gelebilirsiniz. Silahlara meraklýysanýz parlamento ve cumhurbaþkanýnýn ofisine de evsahipliði yapan, þövalyelerin silahlarýnýn sergilendiði sarayý unutmayýn. Yukarý Barrakka Bahçeleri’nin kendisi de manzarasý da çok güzel, huzur veriyor, rahatlatýyor, serinletiyor. Yazýn giderseniz çok fazla turistin de sizin gibi orada olacaðýný unutmamalý. St. Elmo Kalesi oldukça heybetli, Manoel, Ýtalya’nýn ünlü opera salonu La Scala’nýn minyatürü, Ulusal Kütüphane St. John þövalyelerinin tüm arþivine evsahipliði yapýyor.
GELÝR KAYNAKLARI TUZMUÞ
Valletta’nýn dýþýnda üç tarihi kenti (Birgu, Isla ve Bormla) sýnýrlarý içinde bulunduran Cottonera; pazar günleri güzel bir pazarýn kurulduðu çok sevimli bir balýkçý köyü olan Marsaxlokk’ta üzerinde balýkçýlarý koruduðuna inanýlan gözün resmedildiði rengarenk luzzu denilen Malta kayýklarýný bolca göreceksiniz. Kendinizi bir film içinde gibi hissedeceðiniz olaðanüstü güzellikteki sessiz kent Mdina; St. Paul mezarlýklarýnýn dýþýnda Roma dönemi eserlerini de görebileceðiniz Rabat (Mdina’ya çok yakýn olduðu için ikisi arka arkaya gezilebilir); tipik bir Malta köyü olan Mgarr gibi yerleri gezmek gerek. Gozo Adasý’nýn ana yerleþim yeri Victoria da tarihi ve ilginç bir kent. Adaya gitmek istiyorsanýz Valletta otobüs terminalinden Cirkewwa otobüsüne binmeniz gerekiyor. Yaklaþýk bir buçuk saat süren yolculuðun sonunda otobüs þöförü sizi Gozo feribotunun kalktýðý iskeleye býrakacak. Yaz aylarý boyunca adaya 45 dakikada bir feribot var. Karþý tarafa geçtiðinizde de de iskeleden yine otobüsle 20 dakika içinde Victoria’nýn merkezinde olacaksýnýz.
Gozo’ya geçerseniz çok etkileyici doðal tuz havuzlarýný görmelisiniz. Aslýnda bu tuz havuzlarýndan Malta’nýn pek çok yerinde var. Hatta Ghadira Koyu’ndaki Mellieha köyü adýný tuzdan alýyor (Melh, Maltaca’da tuz) ancak bu tuzlalar aðýrlýklý olarak Gozo’da bulunuyor. Marsalforn, bir kilometre uzunluðundaki kýyýda farklý türde tuz havuzlarýna evsahipliði yaparken Qala, Xatt l-Ahmar, Dwejra, Ras il-Hobz ve Xlendi de diðer tuz üretim bölgeleri. Tuz, tarihte Malta’nýn önemli gelir kaynaklarýndan biriymiþ. St. John þövalyeleri Malta’daki tuz ticaretini ellerinde bulunduruyormuþ. Þövalyeler 1600’lerde Salina Koyu’nda tuz havuzlarýyla yine ayný yerde tuz iþleme tesisi inþa ettirmiþ. O yýllarda bu koyda adaya yetecek kadar tuz üretiliyor, tuzun kalaný da ihraç ediliyormuþ. Aslýnda Malta’ya dair söylenecek çok söz, adaya gidildiðinde yapýlacak çok þey var. Dilerim sizler de bu etkileyici adayý görme þansý bulursunuz.
SARAY ODALARINDA KONAKLAYABÝLÝRSÝNÝZ
MALTACA ‘hares’ diye bir sözcük var. Kökeni ‘lares’ olan ve koruyucu anlamýna gelen bu sözcük Malta’da evleri koruduklarýna inanýlan ruhlar için kullanýlýr. Malta’da kiminle konuþsanýz size anlatacaðý bir ruh hikayesi olacaktýr ancak bu öykülerin en yoðunlaþtýðý yer bugün ‘sessiz þehir’ olarak adlandýrýlan Mdina’dýr. Valletta’dan otobüsle yarým saatte ulaþýlan kentin tarihi üç bin yýl gerilere uzanýyor. Þövalyelerin geliþine kadar Malta’nýn baþkenti olan Mdina, bir zamanlar önemli ailelerin eviyken þimdi sokaklarýnda sadece turistlergeziniyor. Restore edilip turizmin hizmetine sunulan saraylarý, daracýk sokaklarý ve 17’nci yüzyýlda inþa edilen katedraliyle Mdina tam bir ortaçað kenti. Bu büyülü yerde konaklamak isterseniz tek bir seçeneðiniz var: Xara Palace. Bir 17’nci yüzyýl sarayýnýn sýnýrlarý içindeki otelde konaklamanýn geceliði 185 euro.
Ýtalya’dan gidebilirsiniz
THY pazartesi ve perþembe günleri Malta’ya uçuyor. Ben Malta’ya Pisa’dan, Avrupa’nýn en ucuz havayolu Ryanair ile uçmuþtum. Tek yön uçuþa vergiler dahil 14 euro, yani 32 TL ödemiþtim. Ryanair henüz Türkiye uçuþlarýna baþlamadý ancak Schengen vizeniz varsa (veya yeþil pasaportunuz) ve gezinize herhangi bir Avrupa ülkesinden baþlayacak olursanýz Ryanair uçuþlarýna bakýn. Aklýnýza gelmeyen fiyatlara Avrupa’nýn pek çok yerine uçabilirsiniz. Malta’ya Ýtalya’dan feribotla gitmek de bir baþka seçenek olabilir.
TAKSÝLERÝ DEÐÝL OTOBÜSLERÝ SARI
ÞANSLIYDIM çünkü onlarý görebildim ve birçoðuna binebildim. 2011 yýlýnýn temmuz ayý itibariyle emekliye ayrýlan sarý otobüsler Malta’nýn sembollerindendi. Herbirinin kendine has bir karakteri vardý. Çoðu þoför otobüsü babasýndan devralmýþtý ve herbiri kendi otobüsünden sorumluydu. Akþam olduðunda kapýsýnýn önüne çekiyordu sevgili otobüsünü. Sürücü koltuðunda aile fotoðraflarý, futbol takýmlarýnýn bayraklarý, dini semboller ve binbir çeþit süs. Hepsi kendine has. 1995’te sarýya boyanan bu otobüslerin kimi II. Dünya Savaþý döneminden kalmaydý. Ortalama yaþlarý ise 35. Bu otobüslerle çok ucuz fiyata adanýn pek çok yerine gidebiliyordunuz. Her otobüs yolculuðu, tarihin derinliklerine yapýlmýþ bir yolculuktu sanki. Ama karakterli bir yolculuk...
OKURLARA NOT
SEVGÝLÝ okurlar, seyahatle ilgili soru sormak, yazýlarýmla ilgili görüþ ve önerilerinizi bildirmek, gezi anýlarýnýzý paylaþmak isterseniz mail atabilir veya Kendini Anlatan Kentler adlý Facebook sayfasýna yazabilirsiniz. Yerimiz olduðunda sorularýnýza buradan da yanýt vermeye çalýþacaðým.