Kaos senaryosunun siyasi figüranı: Kemal Kılıçdaroğlu

Mısır darbesinden sonra Türkiye'de başlatılan Gezi kalkışmasının bir kaos senaryosuyla bağlantılı darbe girişimi olduğunu söylediğimizde birileri bizi komplocukla suçladı.

Oysa yapılmak istenen şey apaçıktı: Darbeye zemin hazırlamak.

Akabinde kaos bahanesiyle darbe yapmak.

CHP bunu yürekten arzuluyordu.

O yüzden Gezi'nin önünde ve arkasında oldu.

Mısır'da seçilmiş Cumhurbaşkanını deviren darbeci Sisi'yi pek sevdi.

Darbeden sonra Sisi'nin sarayına destek ve işbirliği için koştu.

Bir CHP'li yönetici, Mısır'daki darbeden hemen sonra "Sıra Türkiye'nin Mursi’sinde" diye tweet attı.

17/25 Aralık için biz "yolsuzluk susturuculu bir darbe girişimi" dediğimizde de malum çevre bizi komploculukla suçladı.

Yolsuzlukların üstünü örtmeye çalıştığımızı iddia etti.

Emniyet-yargı marifetiyle gerçekleştirilmek istenen darbe girişiminin arkasında durdu.

Oysa Ergenekon süreci dolayısıyla "FETÖ yargısından hesap sormazsak namert olalım!" yollu naralar atanlar ne hikmetse "FETÖ yargısı"nın arkasına hizalandılar.

Yargıya boynumuzu uzatmaktan korkmamamız gerektiğini söyleyenler, FETÖ yargısına gidip, aklanıp gelmemizi salık verdiler.

"FETÖ yargısı"nı "adalet" için referans gösterenler nedense bugün FETÖ'yle hesaplaşan yargıyı "Saray'ın yargısı" diyerek itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar.

Kendilerinin söz verip de yapmaktan imtina ettikleri hesaplaşmayı cesaretle gerçekleştiren yargıyı "adaletsiz" ilan ederek yıpratmaya çalışıyorlar.

***

Biz "adalet yürüşü"nün gerçekte "Gezi kalkışmasının bir benzeri" olduğunu söylerken bizi komploculukla suçlayan o malum koroya en anlamlı cevap CHP eski sözcüsü, milletvekili Selin Sayek Böke'den geldi: "Adalet yürüyüşü Gezi'nin bir devamıdır."

Biz de tam olarak onu diyorduk işte!

Gezi kalkışmasının arkasında kim varsa "adalet yürüyüşü" nün arkasında da onlar var!

Gezi'nin içinde kimler varsa Kılıçdaroğlu yürüyüşünün içinde de onlar var!

Niyet aynı.

Oyuncular aynı.

Senaryo bir kaos senaryosu.

Türkiye'yi kanlı provokasyonlara açık hale getirmek!

Ortaya çıkacak kaos ve çatışma ile yeni bir darbenin zeminini hazırlamak!

Amaç bu işte!

Ama bazı safdiller "adalet" adına yapılan demokratik ve barışçıl bir gösteri güzellemesi yapıyorlar!

İçimizden Ömer Dinçer gibileri ise ne yazık ki güzellemeyle yetinmeyip bizi 28 Şubat zalimleriyle özdeşleştirebiliyor!

Kendisine AK Parti ailesi olarak hakkımızı helal etmiyoruz.

Reis sayesinde hiç hak etmediği makamlara getirilenler kendilerini geldikleri makamlar dolayısıyla dev aynasında gördüler.

Hep kendilerini en akıllı ve en liyakatli olarak gördüler.

Aramızda kibir abideleri olarak dolaştılar.

Reis'in hatırına AK Parti camiası onlara hep itibar gösterdi.

Lakin onlar en zor zamanlarda hep Reis'i yalnız bıraktı.

Ve nedense kendilerini, "özgül ağırlıkları"na inandıkları için hep birilerine farklı gösterme gereği duydular.

Gezi'de de, 17/25 Aralık süreçlerinde de bu tür insanların nasıl davrandıklarına üzülerek tanık olduk.

Şimdi oturdukları köşelerinde bize "akıl" vermenin ötesinde "zalimlik" suçlamasında bulunuyorlar!

Gezi'nin devamı niteliğinde olan bir kaos senaryosunun figüranı olan Kılıçdaroğlu'na göz kırpıyorlar ve yürüyüşlerine güzellemede bulunuyorlar!

Buyursunlar kendileri de yürüsünler!

Uzun lafın kısası: Kılıçdaroğlu'nun Zahit'ten başını çektiği yürüyüş bir kaos senaryosunun parçasıdır.

Kılıçdaroğlu ise bu senaryonun siyasi figüranıdır.

Kılıçdaroğlu hem Türkiye'yi kanlı provokasyonlara açık bir ortama sürüklüyor hem de muhtemelen provokasyonlara dikkat çekerek şikâyetçi rolünü oynuyor.

Hem provokasyon ortamı oluşturmak, hem de provokasyonlardan şikayetçi olmak tam da Kılıçdaroğlu tarzı siyaset işte!

Kayseri emniyetinin çabasıyla yakalanan provokatörlerin DEAŞ'lı olmaları bizi yanıltmasın sakın.

DEAŞ, PKK, FETÖ vb. terör örgütleri aynı merkezin üniteleri.

Hepsine bu kaos senaryosunda biçilen rol farklı farklı.

Yabancı istihbarat elemanları gazeteci muhabir vs kılıklarla aramızda dolaşıyorlar.

Tıpkı Gezi'de olduğu gibi.

Bu kaos senaryosunun siyasi figüranı olan Kılıçdaroğlu’nun gerçekte Türkiye'yi muhtemel kanlı provokasyonlara teşne bir ortama sürüklemekle bu ülkeye en büyük kötülüğü yaptığı artık görülmelidir.

Hem provokasyon tehlikesine dikkat çekeceksiniz hem de provokasyona açık enfekte bir ortam oluşturmak için yürümeye devam edeceksiniz!

Sizce de bu ilginç bir provokasyon örneği değil midir?